Antik Yunan (MÖ 1100- MÖ 337)

Milattan önce 1000’li yıllarda Miken Uygarlığı‘nın kalıntılarını devralan Dorlar, Mora Yarımadası’na yoğun bir göç başlattılar. Argos kökenli bu halk Mikenler‘in destanlarının ve etkinliklerinin yeni taşıyıcı hal,ne geldiler. Tarihçiler tarafından Yunanistan’ın karanlık çağı olarak adlandırılan bu dönem, Mö 6. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ancak Antik Yunan kültürünün yeniden canlanması Mö 800’lerde yoğun olarak görülür. Örneğin Yunanlar‘ın milat olarak aldığı üzere ilk olimpiyatlar Mö 776’da düzenlenmiş. Homeros, meşhur İlyada‘yı bu dönemde kaleme almıştır.

Karanlık Çağ boyunca Yunanistan Dor, İyon ve Aeolyalılar gibi pek çok kavimle dolup taşar. Bu halkların temel ortaklığı ise dilleridir. Grekçe konuşan halklar ise kültürel miraslarını Doğu ile temas ettiklerinde tamamlayacaktır. Nitekim Yunanistan fazlasıyla dağlıktır. Kaynakları kısıtlıdır. Bu koşulda Attika ve Peleponnes sakinleri gözlerini denize çevirmek durumunda kalırlar. Denizci Fenikelilerden alınan alfabe ile de, sözlü edebiyatın yazıya geçirilmesine imkan verir ve Grek Dili ortak bir lehçeye kavuşma konusunda en önemli adımını atmış olur.

Arkaik Çağ (MÖ 800- Mö 500)

Arkaik dönemde Yunanistan, sayıları 150’yi bulan şehir devletlerinden oluşmaktaydı. Bu çağın en belirgin özelliği Polis adı verilen şehirlerin monarşiler yerine cumhuriyet rejimi ile yönetilmesiydi. Yüz yüze iletişime izin veren nüfuslarıyla şehirler, temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasiyi tercih ederdi. Karar alma süreçleri çoğunlukla yurttaşların Agora‘da yaptığı toplantıların neticelenmesiyle gerçekleşirdi.

Hali Hazırda Yunanca bir terim olan demokrasi malesef yeterinde çoğunlukçu değildi. Her ne kadar kavram Demos (Halk) ve Kratos (Güç) kelimelerinin birleşiminden oluşsa da halk meclislerinde karar vericiler sayılı yurttaşlardı. Kadınların ve kölelerin oy vermesi mümkün değildi.

Yunanlar yerel olarak ördükleri kolektif sözleşmeye uygun olarak yaşardı. Politika kavramı bu açıdan Polis yani şehir kökenlidir. Yunan polisleri, sadece ekonomik nedenlerden ötürü bir arada bulunmazdı. Topluluğun her ferdinin polis adına bir anlamı bulunurdu. Aidiyetin sürekliliği dramalar ve kim temsillerle çocuk yaştan yurttaşlara aşılanırdı. Şehirlerin tanrıları, büyük festivaller, bayramlar, hep bu amaca hizmet ederdi.

Arkaik Dönem’de Yunan şehirleri ticari bağlarla da birbirine bağlıydı. Mö 10. yüzyılın ardından bu dar topraklardaki nüfus baskısı, deniz ticaretinin önünü açarken, Yunan şehirlerinin de belirli alanlarda ustalaşmasına sebep oldu. Örneğin; Sakız adası yağ ve şarapları ile ünlüyken, Atina çömlek ve yağlarını diğer polislere pazarlamaktaydı. Tahıl ihtiyacı ise Mısır’dan karşılanırdı.

 

Altın Çağ

Mö 700’lerde ise kim Yunan şehirleri kolonileştirme faaliyetleriyle Balkanlar’dan Karadeniz’e, Sicilya’dan Libya’ya geniş coğrafyalarda ticaret yürütmekteydi. Altın Çağ olarak adlandırılan bu dönemde refah çok yüksek seviyedeydi.

8. yüzyılda Atina devleti yüksek ticaret gücü ve mimari eserleriyle diğer devletlerin öncüsü konumundadır. Ancak 200 yıl kadar sonra sert bir sınıf çatışmasının merkezi haline gelecektir. Hızla güçlenen aristokrasi sınıfı, yöneticileri dahi tek hamleyle devirecek konuma geldiğinde, artık Yunan demokrasisinin işleyişi bozulmuştur. Öyle ki halkın taraf olduğu despotlar tercih edilir hale gelir. Tiranlar yönetimin işleyişini dengeleyebildiği ölçüde desteklenir.

Solon gibi yöneticiler Atina’da yasa koyucu nitelikleriyle öne çıkarlar. Solon, köleleşmeye başlamış halkı kurtarmak adına tefecilere savaş açar. Aksayan tarımsal üretimi reforme eder. İhracatı yeniden teşvik eder. Bu sadece yoksullaşmış eski toprak sahipleri ile yeni zenginlerin gücünü dengeler. Solon, Eklesia adı verilen meclisi örgütleyerek halk tabakalarının söz sahibi olmasının önünü yeniden açar. Nitekim ”Ecclesia” yüzlerce yıl sonra evrilerek ”Kilise” örgütlenmesi halini alacaktır.

Tiranlar Çağı sonu ve Spartalılar

Tiranlar Çağı son tiranın MÖ 510’da polisten atılmasıyla sonlansa da Eklesia kurumsallaşır. Çoğunluğun oyu ile bürokratların atanması meclis aracılığıyla yerine getirilir. Atina‘da meslek birliklerinin siyasi aktör haline gelmesiyle sınıf çatışmasının önün kesilir.

Sparta ise farklı bir örgütlenmeye sahiptir. Sparta‘da tiranlık hiçbir zaman yönetim biçimi olmamıştır. Ephor adı verilen heyette beş ”bilge” yargıç daimi görev yapar. Oligarkların kararları meclis için bağlayıcıdır.

Sparta zenginliğini tarımsal üretimden alır. Topraklarında özgür köylüler üretim yapar. Nüfus artışı yeni toprakların tarıma açılmasını gerektirdiğinden Sparta aynı dönem bir dizi işgal girişiminde bulunur. Sparta‘nın savaş kuvvetlerini sağlama biçimi ise bir hayli ilginçtir. Toprakta köle olarak çalıştırılan savaş esirleri Helotlar hariç tüm Spartalılar çocukluktan itibaren sert bir eğitimden geçerler. Askeri disiplin topluluğun birleştirici gücüdür. Spartalılar komünal barakalarda yaşarlar. Evlilik kurumunda eşler ayrı yaşarlar. Spartalılar profesyonel askerler olarak Yunan’ın en önemli kara kuvvetini oluşturmuşlardır. Sparta‘nın eğitim sistemi o kadar başarılı bulunmuştur ki diğer polislerde yaşayan kimi aristokrat aileler Spartalı dadıları evlerinde konaklatmak istemiştir.

Kaynak: Büyük İnsanlık Tarihi

“Antik Yunan (MÖ 1100- MÖ 337)” üzerine bir yorum

  1. Her zaman antik yunan çağını merak etmişimdir özellikle mitolojisini kafamdaki soruların yanıtını yazında buldum teşekkür ederim.

    Yanıtla

Yorum yapın