Dünya Tarihinin En Büyük 10 Arkeolojik Keşfi sizler için hazırlandı.
Arkeolojik keşifler geçmişe ışık tutmamıza yardım eder. Arkeolojiye ister meraklı olun ister olmayın, hayatımıza kattıkları konusunda kimsenin bir diyeceği olamaz. Geçmiş hakkında ne kadar bilgi sahibi olursak hem dünya hem de insanlık hakkında o kadar bilgiye sahip oluruz.Ancak bazı arkeolojik keşifler bize bilgi sunmak yerine, aklımızda daha çok soru işareti oluşmasına sebep oluyor.
TerraCotta Ordusu
TerraCotta Askerleri ve atları 20. yüzyılın en büyük arkeolojik keşiflerinden biridir. Çin imparatoru Qin Shi Huang’ın mezarının 15 kilometre doğusunda yer alan bu yer altı mezarında çalışmalar hala devam etmektedir. 13 yaşında imparator olan Qin Shi Huang bu anıt mezarı 11 senede yaptırmıştır. 1974 yılında bir grup köylünün bir kuyu açmak için toprağı kazdıklarında buldukları taslar arkeologların hemen dikkatini çekmiştir. Gerçek boyutlarda olan terracotta askerleri ve atları savaş formatında sıralanmış halde bulunmuşlardır. İşin en ilginç kısmı ise bu askerlerin hepsinin birbirinden farklı oluşudur. Müze olarak halka açılan anıt mezar 16,300 metre kare büyüklüğündedir.
Altamira Mağarası
Paleolitik çağdan kalma bir mağara olan Altamira Mağarası İspanya’da bulunmaktadır. Mağaralar oldukça derin yerlerde olduklarından iklim koşullarından etkilenmemişlerdir ve dolayısıyla üzerlerinde yer alan resimler günümüze kadar korunmuştur. İnsanlık tarihinde önemli bir aşamayı belgeleyen mağaralar kültürel gelenekleri ortaya koymakta ve aynı zamanda insanlığın erken dönemde yaptıkları eserler ile yaratıcılıklarının nasıl olduğunu göstermektedir.
Owen Dağı Moa’sı
1986’da Yeni Zelanda’da bulunan Owen Dağı’nda, dağın altında yer alan mağaraları bulmak için bir araştırma yapıldı. İki mağara arasındaki yolda yapılan kazı çalışmalarında ilginç kemikler bulan ekip elbette şaşkınlığa uğramıştı. Yakın zamanda hayatını kaybetmiş gibi görünen bu ilginç yaratığın kemikleri üzerinde derisi de sapasağlam duruyordu. Küçük bir fenerin ışığı ile kazı yapan ekip bu keşfin ne olduğu mağaradan çıktıktan çok sonra öğrendi. Nesli tükenen bir tür uçmayan kuş olan Moa’nın kalıntılarına rastlamışlardı.
Rosetta Taşı
Üzerinde Demotik (Mısır’da halkın kullandığı dil), Hiyeroglif ve Antik Yunanca olmak üzere üç farklı dilde yazılmış aynı metin bulunan Rosetta Taşı Mısır hiyerogliflerinin anlaşılmasında büyük rol üstlenmiştir. 1799’da Napolyon’un Mısır’a yaptığı akında Fransız bir asker tarafından keşfedilen taş bu eski dilin keşfedilmesi açısından büyük yankı uyandırmıştır. İngiliz ordularının Mısır’da Fransa’yı yenmesi üzerine Rosetta Taşı İngilizlerin eline geçmiştir. 1802’den bu yana British Museum’da yer almaktadır. Müzede en çok ziyaretçi alan obje olarak bilinmektedir.
Buda’nın Doğum Yeri
Lord Buda milattan önce 623 yılında Nepal’in kuzeyinde bulunan Lumbini bölgesinde doğdu. Burası şu an Budist hacı merkezi olarak geliştirilmektedir. Dünyanın en büyük dinlerinden birinin en kutsal mekanlarından olan Lumbini’deki en önemli kalıntı, MÖ 245 yılında Budist Kral Ashoka’nın yaptırdığı 6,5 m yüksekliğindeki dikili taştır. Aynı zamanda Budist manastırları ve mihrapları da bulunmaktadır ki bunlar da milattan önce 3. yüzyıldan kalmadır.
Pompeii
İtalya’da bulunan Vezüv Yanardağı binlerce yıl yaşında olan bir dağdır ve bu zamana kadar birçok kez patlamıştır. En önemli patlaması ise 79 yılında gerçekleşen patlamasıdır. Bu patlama ile Pompeii adlı şehir volkanik kül altında kalmıştır. İki bin kişinin öldüğü patlamadan sonra şehir uzun yıllar boyunca terkedilmiştir. 1748’de keşfe çıkan bir ekip kalın bir enkazın altında şehrin olduğu gibi durduğunu keşfetmiştir. Binalar, anıtlar ve insan iskeletleri şehir yaşamı hakkında bolca bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır.
Ölü Deniz Parşömenleri
Ölü deniz Parşömenleri 1947’de şans eseri keşfedildi. Bugün İsrail müzesinde sergilenen bu parşömenler milattan önce 520 ve 70 yılları arasındaki tarihi anlattığından oldukça önemli keşifler arasındaki yerini almıştır.
Pluto’nun Kapısı
Pamukkale yakınında yer alan, Pluto’nun Kapısı aynı zamanda Cehennem Kapısı olarak da bilinmektedir. Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasına geçişi sağladığı anlatılan bu arkeolojik keşifler 1965 yılında yapılmıştır. Arkeolog D’Andria Discovery News’e verdiği bir röportajda heykellerin iki mitolojik yaratığı temsil ettiğini belirtmiştir. Biri bir yılanı göstermektedir ki bu da yeraltı dünyasının bir sembolüdür. Diğeri de Kerberos olarak bilinen üç başlı köpektir ki bu da yunan mitolojisinde cehennemin bekçisidir.
Kommagene Krallığı
Kommagene Krallığı Nemrut Dağı’nda bulunmaktadır. Bu krallık milattan önce 162’de kurulmuş küçük ve bağımsız bir Ermeni krallığıydı. Nemrut Dağı’nda bulunan tanrı Kral Antiokhos oldukça ilginç bir kraldı; ölümünden sonra da tanrı olarak tapınılmak isteyen kral astroloji ile de ilgiliydi.
İnsanların ona tapınması için 2,100 metrelik Nemrut Dağı’nda büyük bir dini tapınak inşa ettirdi. Burada hem tanrılara denk olacaktı hem de tüm krallık burayı görebilecekti. Kazı çalışmalarının hala devam ettiği dağda kralın mezarının bulunabilineceği düşünülüyor.
Lycurgus Kupası
Lycurgus Kupası gizemi 1990lara kadar çözülemeyen arkeolojik bir keşiftir. 1600 yıllık Roma kupasının renkli sırrı hastalıklar ya da güvenlik önlemlerinde şu anki teknolojiyi geliştirecek bilgilere sahiptir. British Museum’da bulunan kupa ön taraftan aydınlatıldığında yeşil, arka taraftan aydınlatıldığında kırmızı görünmektedir.
Kaynak: kitaplikkedisi