Bilgisayarlı Tomografi

19. yüzyıl sonunda Wilhelm Röntgen, X ışınlarını keşfederek tıbbın çehresini sonsuza dek değiştirdi. X ışınları vücudun içinden geçerken farklı dokular farklı miktarda enerjiyi soğurur ve böylece fotoğraf filmi üstünde gölgeler bırakır. Doktorlar bu sayede ilk defa hastaların içini, onları kesip biçmeye gerek kalmadan görebilir hale geldiler. Fakat hikaye orada bitmedi.

Eğer tek bir röntgen çekerseniz bedenin sadece anlık bir görüntüsünü elde edersiniz, ancak organlar üst üste bindiğinden ne olduğunu anlamak zordur. 1972’de Godfrey Hounsfield bilgisayarlı tomografi taramasını bularak tıpta bir çığır açtı.

Tomografi aygıtları her açıdan röntgen çekmek için, dönen bir halka kullanır. Sonra bir bilgisayar bu görüntüleri birleştirir ve farklı kemiklerden, organlardan ve kan damarlarından gelen sinyalleri ayrıştırır. Bu da kalınlığı bir ila on milimetre arasında değişen ve bedenin çapraz kesitini sunan dilimler oluşturur. Tarama sırasında hareketli bir masa, hastayı halkanın içinde hareket ettirerek çok sayıda görüntü dilimi yakalanmasını sağlar. Sonra bilgisayar bu görüntüleri üst üste dizerek iç organların 3B görüntülerini oluşturur.

Sonuçta ortaya çıkan şey, vücudun iç kısmının çok daha yüksek çözünürlüklü bir resmidir. Dokuların hatları sıradan bir röntgene göre çok daha belirgindir ve 3B şekiller tıp profesyonellerinin anormallikleri görmesini sağlar. Kontrast ajanları denen ve X ışınını emen kimyasallar sayesinde görüntüler daha da netleştirilebilir. Örneğin, kan damarından verilen iyot, kan damarlarının hatlarını belirginleştirerek pıhtıların görülmesini kolaylaştırır. Yemekle ya da içecekle alınan baryum, sindirim sisteminin hatlarını belirginleştirerek tümörleri gösterir.

Kaynak: How It Works

Yorum yapın