Cengiz Han

Batının gözünde Cengiz Han, göçebe Moğol topluluğunun başındaki eli kanlı kâfir, dünyaya hâkim olmak için çıktığı yolda milyonlarca insanı kılıçtan geçirmiş, at sırtında gözü dönmüş bir katildi. O, büyük medeniyetleri ayrım gözetmeksizin cezalandıran bir cellattı. Ancak, tarih başka bir hikâye anlatıyor. Evet, Cengiz Han ve ordusu çok kan döktü, ancak ayrım gözetmediğini söylemek doğru olmaz. Aslında bakılırsa, halkı birleştirmek amacıyla ittifaklar kuran ve böylece düşmanlarını alaşağı eden Cengiz Han, belki de askeri ve politik strateji konusunda Orta Çağ’daki en başarılı liderlerden biriydi.

Cengiz Han’ın hikayesi, 12. yüzyılın ortalarında Doğu Moğolistan’daki Gobi Çölü’nün kıyısında başlıyor. Atların çok önemli olduğu son derece göçebe bir hayat yaşayan Moğollarda aileler, 30 kabileden birine sadakat yemini eder ve “ger” adı verilen daire biçimindeki yurtlarda (keçe kaplamalı çadır) kalırlardı. Cengiz Han’ın kabile şefi olan babası, düşman olduğu Tatar kabilelerinden birinin Temuçin adlı reisini rehin aldıktan sonra, oğlunun adını Temuçin koymaya karar verdi. Orta Çağ Moğolistan’ında, yüzyıllar öncesine dayanan kan davaları yüzünden çocuk kaçırmaların ve ani baskınların bitmek bilmediği bir hayat yaşanıyordu. Temuçin’in dedesi Kabul Han, 1100’lerde muhalif kabileleri birleştirmişti, ancak bu geçmişte kalmıştı.

Genç Temuçin’in hayatı kabileler arasındaki savaş yüzünden paramparça olmuştu. Dokuz yaşındayken, nişanlısının ailesi ile yaşamak üzere yakındaki bir kabileye götürüldü. Eve dönüş yolunda bir grup Tatar, Temuçin’in babası Yegüsey’in yolunu kesti. Tatarlar, Yegüsey’i kandırıp zehirli yiyecekler yedirerek öldürdüler. Temuçin, babasının ölüm haberini aldığında, kabile reisi olup ailesini korumak için aceleyle eve döndü. Ancak kabile, onun liderlik talebini reddederek annesi ve küçük erkek kardeşlerini kabileden attı ve ıssız çölde aç susuz bırakarak terk etti.

Temuçin’in annesi Höelin, vaktiyle düşman kabile Merkitlerden kaçırılmıştı. Genç Temuçin’i, birlikten kuvvet doğacağını nasihat ederek büyütmüştü. Kabileler birlik olduğu müddetçe kolay kolay yok edilemezdi. Temuçin annesinin öğütlerine kulak verdi ve henüz ergenlik çağındayken babasının eski müttefikleriyle ilişkiler kurdu. Nişanlısı Börte ile 16 yaşında evlendikten sonra, karşılıklı koruma ve sadakat karşılığında komşu kavimlerin liderlerine armağanlar sundu. Evlendikten bir süre sonra, Merkitlerden bir grup atlı adam annesinin yaşadığı yere saldırarak gelini kaçırdı.

Temuçin’in bu noktada bir karar vermesi gerekiyordu; kardeşleriyle beraber intikam arzularına mağlup olup Börte’yi kaçıranlanın peşine düşebilir ya da daha stratejik bir yaklaşımı benimseyebilirlerdi. Yardım istediği bazı müttefiklerinin sadakatini kazanan Temuçin, Merkit kamplarına ezici bir güçle baskın yapmak üzere 500 adamdan oluşan küçük ordu topladı.

Temuçin, yirmili ve otuzlu yaşlarında da bu hareket tarzını sürdürerek, siyasi müttefiklerinin sayısını artırıp askeri taktiklerini mükemmelleştirdi ve merhametsiz bir cellat olarak ün saldı. Düşman kabilelerin reislerini canlı canlı kaynattı ve mağlup ettiği hasımlarının kafataslarından piramitler inşa etti. Öte yandan, düşmanlarının arasında en iyi at sürenlerin ve silah uzmanlarının canını bağışlayıp, giderek büyüyen ordusuna kattı. Temuçin, 40 yaşına geldiğinde imkânsızı başararak tüm Moğol kabilelerini birleştirdi. Siyasi düşmanlarını kendi saflarına katarak, kontrol altına alarak ya da yok ederek, on binlerce sadık insanı muazzam büyüklükteki ruhani bir taç giyme töreninde topladı ve bu toplantıda khuritai (kurultay) kararıyla kağan unvanını aldı.

Cengiz Han artık en az 100 bin askerden oluşan bir orduyu kumanda ediyordu. Bu savaşçılar, barbarca akınlar yapan bir çapulcu takımı değildi; disiplinli ve iyi eğitimli savaş makineleriydi. Rütbe, han ile kurulan ilişkilere değil, liyakat ve sadakate dayanıyordu. Mangalar 10, bölükler 100, tümenler ise 10.000 askerden oluşuyordu. Hızlı ve çevik Moğol atları, jet uçağı gibiydi. Moğol biniciler son süratle giderken, birleşik yaylarıyla hem öne hem de arkaya doğru 320 metre uzağa gidebilen zırh delici oklar atabiliyorlardı.

Göçebe Moğollar, İpek Yolu‘ndan geçebilmek ve yiyecek, teknoloji ve hazine bakımından muazzam bir zenginliği elinde bulunduran Çin ile ticaret yapabilmek için yüzyıllar boyunca yüksek vergiler ödemişlerdi. Cengiz Han ilk büyük fethi için, Tangutlar tarafından Tibet’ten yönetilen Batı Xia adlı Çin hanedanına göz dikmişti. Xia muhafızlarından sayıca az olan Moğol ordusu en sevdiği taktiği kullandı: Sahte geri çekilme. Xia savaşçıları kaçan Moğolların ardından gittiklerinde, karşılarında oklarla yaylım ateşi açmak üzere onları bekleyen Cengiz Han’ı buldular.

Batı Xia Hanedanı Moğollara sadakat yemini etti. Ardından Cengiz Han, o sırada 600 bin askerden oluşan güçlü ordusuyla güneydeki Song Hanedanı ile savaşmakta olan Jin Hanedanı’na doğru ilerledi. Moğol ordusu başkent Zhongdu’ya (bugünkü Pekin) doğru hızlıca hareket etti. Henüz Çin Seddi inşa edilmemişti ama Moğol ordusu yine de müstahkem şehri kuşatmak için yeterli silaha sahip değildi. Kafasında her zaman bir strateji olan Temuçin, daha küçük şehirleri yağmalamaları amacıyla ordusunu serbest bıraktı ve kuşatma muharebesi konusunda uzman olan Çinli istihkâmcıları esir etti.

Moğollar 1214 yılında Zhongdu’ya döndüklerinde, nafta adı verilen ve kükürtlü petrolden yapılmış “bombaları” veya 45 kilo ağırlığındaki taşları fırlatabilen mancınıklar ile silahlanmışlardı. Cengiz Han, dışarıdan yiyecek almaları engellenerek açlığa teslim edilen Zhongdu sakinlerinin hazinelerini yağmalayıp anlaşmayı reddedenleri katletti.

Moğolistan’ın batısındaki Karahitayların kontrolünü kolaylıkla ele geçirdikten sonra Cengiz Han, imparatorluğunun sınırlarını İpek Yolu‘ndan Hazar Denizi’ne kadar genişletmenin hayalini kuruyordu. Önündeki tek engel, Sultan II. Alaaddin Muhammed Harezmşah tarafından yönetilen Harezmşah Devleti’ydi. Moğollar, nadiren başvurdukları diplomasi yolunu tercih ederek, topraklarındaki serbest ticaret yollarının kullanımı karşılığında sultanı hediyelere boğdu. Muhammed’in valilerinden biri, silahsız Moğol tacirlerinden oluşan bir kervanı katlettiğinde bu diplomatik ilişkiler son buldu.

Cengiz Han, bu saldırıya tarihteki en kanlı savaşı başlatarak yanıt verdi. Moğol ordusu, milyonlarca hayata mal olacak ve yüzyıllar öncesine dayanan İslam edebiyatını, sanatını ve kültürünü ortadan kaldıracak üç yıllık bir ölüm ve yıkım seferi düzenledi. Moğollar Ürgenç’te, sağ kalanları boğmak ve şehre dair tüm izleri yok etmek için şehri sular altında bıraktılar. Belh şehrinin anında teslim olan yüzbinlerce sakini, işe yarar ve yaramaz olarak ayrılıp katledildi.

Cengiz Han, sonu gelmeyen bürokratik işlerini yürütmek üzere Moğolistan’ın merkezine döndü. Öte yandan, Ukrayna ve Rusya üzerinden Hazar Denizi’nin etrafını keşfetmeleri için en iyi generallerini gönderdi. Avrupa orduları, dehşet verici bir hız ve planlı bir vahşetle saldıran böylesi bir düşmanla daha önce karşılaşmamıştı. Yıllar sonra, Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın komutasındaki Moğollar, 1500’lü yıllara kadar doğu Avrupa’ya hükmedecek Altın Orda Devleti’ni kurmak üzere geri dönecekti.

Cengiz Han, kurduğu imparatorluğun ne kadar genişlediğini görecek kadar uzun yaşamadı. Çin’de bir ayaklanmaya karşı başlattığı savaşta atından düşerek yaralandı ve karın bölgesindeki ciddi yaralar nedeniyle 1227 yılında yaşamını yitirdi. Torunu Kubilay Han, nihayet tüm Çin’i Moğollara tabi kılarak, dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük imparatorluğu yarattı. Cengiz Han ismi, günümüzde merhametsiz bir cellat olarak anılıyor olsa da, Doğu ve Batı arasındaki kültürel ve ticari alışverişi başlatan ilk kişi olarak da biliniyor.

Kaynak: All About History

Yorum yapın