Dünya okyanuslarının altında yatan şeyler doğamızın en büyük gizemlerinden birisi. Okyanus diplerinin büyük kısmı hâlâ keşfedilmedi ve sonar teknolojisiyle haritalanmayı bekliyor. 1960’lı yıllarda araştırmacılar, bu derinliklerdeki değerli kaynakları çıkarmak için kafa yormaya başladı. Aradan geçen 60 yılın ardından derin deniz madenciliğinin zirvesine ulaştık.
Peki ama okyanusun dibinde bu kadar değerli ne olabilir? Batık gemilerin hazineleri değil… Denizaltı madencilerinin yaratılmasına öncülük eden şey, orada nadir mineraller ve metaller bulma ihtimali. Şu anda Pasifik ve Hint Okyanusu’nda süren sığ deniz tabanı madenciliği faaliyetleri var ama derin deniz madenciliği henüz yeni başlayan bir girişim. Nautilus Minerals gibi madencilik şirketleri, ticari olarak denizlerden metal çıkaran ilk şirketler olacak.
Derin deniz madencilerinin hedefi, okyanus tabanına dağılmış halde ve özellikle Papua Yeni Gine’yi çevreleyen sularda bol miktarda bulunan, “polimetalik masif sülfür” denilen eski hidrotermal bacalar. Kobalt, bakır, altın ve gümüş gibi değerli metaller ve mineraller içeren ve artık aktif olmayan bu hidrotermal bacalar tam anlamıyla altın madenine dönüşebilir.
Karada kazı ve madencilik işleri genellikle insan kontrolündeki makinelerle yapılır. Ancak dünyanın en ileri teknolojisiyle bile insanlar henüz böylesi derinliklere ticari olarak dalamıyor. Peki öyleyse Nautilus Minerals yüzeyin 500 ila 5.000 metre altındaki mineralleri nasıl çıkaracak? Çözüm en azından fikir olarak basit: İnsanlar su üstünde kalacak, dipte robotlar çalışacak.
Madencilik araçları, göbek kordonuna benzeyen kablolarla okyanus yüzeyindeki üretim destek gemisine bağlanıyor. Ekipman gemiden suya indirilebiliyor ve uzaktan kumanda edilebiliyor. Gemideki operatörler üç ayrı araçtan oluşan bir takımı yönetiyor. Her aracın ayrı bir görevi var. Derin deniz dalışına Auxiliary Cutter adlı araç öncülük ediyor. Bu araç, tamburunu kullanarak deniz tabanında düz yüzeyler açıyor.
Diğer makineler bu yüzeylerin üzerinde çalışıyor. Zemini düzleştirme işi bitince Bulk Cutter adlı araç devreye giriyor. Ağır yük kaldırabilen bu araç metalik kabuğu parçalayıp öğütüyor. Sonra sıra toplama makinesine geliyor. Bu makine, parçalanan deniz tabanındaki maddeleri içine çekiyor ve bir boru aracılığıyla üretim destek gemisine gönderiyor. Maddeler gemide işlendikten sonra karaya gönderiliyor.
Tıpkı karada yapılan madencilik faaliyetleri gibi denizaltı kazılarının da çevreye zararı var. Çevrecilerin en büyük endişelerinden biri, deniz ekosistemlerindeki bazı önemli türlerin yok olması. Potansiyel maden bölgelerinde birçok farklı bentik (derin okyanus) canlı türü yaşıyor: Ekosistemin dengesinin korunmasında hayati rol oynayan süngerler, mercanlar ve denizyıldızları bunlardan bazıları. Bu önemli oyuncuları ortadan kaldırmanın etkileri deniz yaşamı için oldukça yıkıcı olabilir.
Ancak okyanus ekosistemlerinin karmaşıklığı yüzünden bilim insanları derin deniz madenciliğinin olumsuz etkilerini henüz tam olarak tahmin edemiyor. Bununla birlikte, İngiltere Ulusal Oşinografi Merkezi’nin 26 yıl boyunca yürüttüğü bir çalışma, geleceğin parlak olmadığını gösteriyor. 26 yıl önce Peru açıklarında 4.000 metre derinlikteki okyanus tabanından metal çıkarma simülasyonu yapıldı. 26 yıl sonra okyanus tabanı incelendiğinde izlerin çoğunun hâlâ görünür olduğu, deniz yaşamının büyük kısmının da geri dönmediği görüldü.
Derin deniz madenciliği henüz endüstriyel ölçekte gerçekleşmiyor olsa da Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi, bazı ülkelere toplam 1,3 milyon kilometrekareden fazla okyanus alanını kapsayan maden arama ruhsatı verdi.
Kaynak: How It Works