Duyu sistemi dünyayı deneyimlememizi sağlıyor. Aynı zamanda bizi tehlikelere karşı uyarıyor, sıcak yüzeyler gibi zarar verici uyaranlardan koruyor, anıları tetikliyor.
Duyu sistemi son derece gelişmiş olduğundan birçok bileşen çevrenin hem fiziksel hem duygusal özelliklerini saptayabiliyor. Örneğin havadaki kimyasal molekülleri koku olarak, hareketli ses dalgalarını ses olarak, cilde uygulanan basıncı dokunma olarak yorumluyor. Gerçekten de bazı duyularımız öyle hassas ki yeni bir hissi saptadıktan milisaniyeler sonra tepki vermemize olanak tanıyor.
Görme, işitme, koku alma, tat alma ve dokunma beş klasik duyuyu oluşturuyor. Sadece etrafımızdaki dünyayı yorumlamak değil, bu dünya içinde işlev gösterebilmek için de duyulara gereksinimimiz var. Duyularımız hareketlerimizi ve düşünceleri değiştirmemizi sağlıyor, bazen de sinyalleri doğrudan adalelere yolluyor. Bütün bunları mümkün kılan duyusal sinir sistemiyse reseptörlerden, sinirlerden ve beynin bu işe adanmış bölümlerinden oluşuyor.
Duyularımız binlerce farklı uyaran tarafından tetiklenebiliyor. Işık, ısı, yiyeceklerdeki kimyasallar ve basınç bunlara örnek. Bu “uyaran modaliteler” uzmanlaşmış reseptörlerce saptanıyor, ardından da sıcak ve soğuk, tat, görüntü ve dokunma gibi duyulara dönüştürülüyor. Göz, kulak, burun, dil ve ten gibi inanılmaz reseptörler zaman içinde birbirleriyle kusursuz uyum içinde çalışacak hale gelmiş ve özellikle “etkinleştirilmeleri” gerekmiyor.
Ancak bazen duyusal sistem yanılabiliyor. Duyuları etkileyen yüzlerce hastalık var ve bunların bazılarının etkisi zar zor fark edilirken bazıları yaşamımızı değiştirebiliyor. Örneğin tıkalı bir kulak kanalı dengenizi bozabilir ya da soğuk algınlığı yüzünden koku alma becerinizi yitirebilirsiniz ama bunlar genelde uzun sürmez.
Oysa bir trafik kazası sonucunda omuriliğiniz zarar görürse hasar kalıcı olabilir. Duyu sisteminin yol açabildiği çok spesifik bazı sorunlar da var. Mesela bir ampütasyon (uzuv kesme) operasyonu sonrasında beyin, bir zamanlar kesilen uzva bağlı olan sinirlerden sinyal almayı sürdürebiliyor. Buda “hayalet uzuv sendromu” denilen ve müthiş acıya yol açan bir durum oluşturuyor.
Bununla birlikte duyu sistemi değişikliklere ayak uydurabiliyor ve bir duyunun kaybı diğerlerinin keskinleşmesine yol açabiliyor. Normalde duyularımız birbirini hafifçe engelleyerek duyuların şiddetini azaltıyor. Kör olup görme yetinizi yitirirseniz bunun kulaklarınızdan, burundan ve dilden gelen sinyalleri güçlendirdiği düşünülüyor. Ancak bunun görme becerisini yitirmiş herkeste olmadığını, daha çok çocukluktan ya da doğuştan itibaren kör olanlarda görüldüğünü belirtmek lazım. Benzer biçimde, bazı insanlar müzik dinlerken gözlerini kapatmayı seviyor çünkü görsel girdinin devre dışı bırakılmasının işitse deneyimi zenginleştirdiğini öne sürüyorlar.
İnsan duyu sistemi gelişmiş olsa da birçok hayvan bize fark atıyor. Örneğin köpekler bize kıyasla çok daha yüksek perdeli sesleri duyabiliyor, köpek balıklarıysa çok daha iyi koku alabiliyor. Hatta bir milyon su damlasına katılmış tek bir damla kanı fark edebiliyorlar!
Refleks
Aşırı sıcak ya da soğuk bir şeye değdiğinizde farkında bile olmadan elinizi geri çektiğiniz oldu mu? Bu tepkiye refleks diyoruz. Refleksler duyularınızın en hayati ve en hızlı olanlarıdır. Bunlar vücudun her yanında bulunan çok sayıda “refleks arkı” tarafından kontrol ediliyor. Örneğin parmağınızdaki ısıya duyarlı sinir, omurganızdaki bir motor sinirine bağlıdır, bu da doğrudan bisepsinize bağlanarak sinirlerden oluşan dairesel bir ark meydana getirir.
Kapalı devrede yalnızca iki adet sinir olduğundan refleksler çok hızlıdır. Üçüncü bir sinir de bu hissi beyne taşır, böylece neler olup bittiğinin farkına varırsınız. Fakat bu üçüncü sinir, arkı engellemez, sadece bilgilenmeniz içindir. Eklemlerinizde başka refleks arkları da vardır. Böylece, dizinizin bağı çözülürse veya ansızın dengeniz bozulursa çok hızlı telafi edebilirsiniz.
Karışan Duyular
Sinestezi henüz tümüyle anlaşılmasa da çok şaşırtıcı bir durum. Bazı insanlarda beş duyunun ikisi veya daha fazlası birbirine tümüyle bağlanıyor ve biri tetiklenince bağlantılı duyular da etkinleşiyor. Böyle kişilere örneğin “A” harf daima kırmızı renkte görünebilir veya “1 rakamı elma tadında gelebilir. Görüntülerin kokusu, sohbetlerin tadı veya müziğin dokusu olabilir.
Sinestezi sahibi insanlar bunu kesinlikle bir hastalık ya da bozukluk olarak görmüyor. Hatta birçoğu algıladıkları şeylerin sıra dışı olduğu fikrine de katılmıyor ve bunsuz yaşayamayacağını söylüyor. Genellikle kalıtsal olan sinestezi, belki de sandığımızdan daha yaygın.
Önemli Sinirler
Koku Siniri: Burundan başlayan bu sinir, kimyasal molekülleri kemoreseptörler tarafından ayrı birer koku olarak yorumlanan elektrik sinyallerine dönüştürüyor.
Optik Sinir: Optik sinirler ışık sinyallerini elektrik uyarılarına dönüştürüyor ve bunlar da beynin arka kısmındaki optikal lobda yorumlanıyor. Ortaya çıkan görüntü baş aşağı duruyor ama beyin görüntüyü düzeltiyor.
Vagus Siniri: Vagus siniri tüm vücuda yayılıyor.Duyu ve motor sinirlerinin bir karışımı olan bu sinir, istemli yapmadığımız bütün işlevlerden sorumlu.
Hipoglosal Sinir: Bu sinir dilin hareketlerini denetliyor.
Glossofaringeal Motor: Bu sinirin motor kısmı farenksi kontrol ederek normal biçimde konuşmamızı ve solumamızı sağlıyor.
Vagus Motor: Vagus sinirinin bu kısmı kalbi ve soluma hızını yavaşlatıp sindirimi hızlandırabiliyor.
Kaynak: İnsan Bedeninin Sırları