Evrim, tüm zamanların en önemli bilimsel fikirlerinden. Türlerin zaman içinde nasıl değiştiğini ya da çeşitlenerek nasıl birden çok alt tür oluşturduğunu açıklıyor. İnsanların nasıl bu kadar zeki , zürafaların nasıl bu kadar uzun boylu olduğunu ve bakterilerin birkaç gün içinde antibiyotiğe karşı nasıl direnç geliştirebildiğini de evrim açıklıyor.
Yaşam ağını açıklama yarışı 1800’lerde başladı. Onlarca yıl boyunca doğa bilimciler farklı hayvanlar arasındaki ortak noktalardan etkilenmişlerdi ve 19. yüzyıl boyunca gitgide daha eski fosiller açığa çıkartılmıştı. Yer bilimciler gezegenin sanılandan çok daha yaşlı olduğunu öğreniyorlardı. İnsanlarınsa o kadar uzun süredir ortalıkta olmadığı ve eski zamanlarda, günümüzde soyu tükenmiş koca koca hayvanların yaşadığı barizdi.
Jean-Baptiste Lamarck adlı bir doğa bilimci, farklı türlerin, yaşadıkları ortama ayak uydurduğunu söyledi. Ona göre canlılar bunu, ömürleri boyunca çevrelerine yavaş yavaş uyum sağlayarak ve bu değişimleri kendilerinden sonraki nesillere aktararak yapıyorlardı. Hatta o çok bilinen örneği vererek, zürafaların boyunlarını en yüksek dallara yiyecek bulmak için uzattığını ve boynunu daha çok uzatanların soyundan daha uzun boyunlu nesillerin yetiştiğini öne sürdü.
Lamarck’ın kuramı hatalıydı fakat çok kritik iki gözlemde bulunmuştu: birincisi, türler çevrelerine daha iyi uyum sağlamak için ağır ağır değişebiliyorlardı ve ikincisi, bu değişimler gelecek nesillere aktarılabiliyordu.
Bu gözlemleri ve kendisinin bitkiler ve hayvanlar üstünde çalışmaları esas alan Charles Darwin, 1859’da bugünkü adıyla “doğal seçilim yoluyla evrim kuramı” olarak bildiğimiz şeyi yayımladı. Bu çalışmasında, organizmaların yaşam süreleri boyunca ayak uydurmak yerine, doğal olarak atalarından farklılık gösterdiklerini ve bazı özelliklerin onların daha uzun yaşamasına ya da daha çok yavru yapmasına izin verdiğini söyledi. Çevreye en iyi uyum sağlayanların bu özellikleri sonraki nesle aktarma olasılığı daha yüksekti ve uzunca bir süre içinde, türler değişiyordu.
Darwin, o sıralarda bu özelliklerin ebeveynden yavrulara nasıl aktarıldığını henüz bilmiyordu ve kuramı büyük infial yaratmıştı. Ancak takip eden yıllar içinde, bilginin bir nesilden diğerine genler aracılığıyla aktarıldığını ve evrimin itici gücü olan küçük çeşitliliklerin, genetik kodda meydana gelen küçük değişimlerin sonucu olduğunu keşfetti. O günden beri genetik soy ağaçları çıkardık, sayısız fosil bulduk ve evrimin hem laboratuvarda hem de doğada nasıl gerçekleştiğini gerçek zamanlı olarak izledik. Günümüzde evrim kuramı genişletilerek biyolojinin yapı taşlarından birine dönüştü.
Bununla birlikte hala tartışmalı çünkü bilimin en çok yanlış anlaşılan alanlarından biri olmayı sürdürüyor. Eğer fosil kayıtları arasında boşluklar varsa evrimin gerçekleştiğini nereden biliyoruz? Madem ki bilim insanları evrimin gerçek olduğunu biliyorlar, o zaman adı neden evrim “kuramı”? Peki ya neden tüm maymunlar evrimleşip insan olmadı? Darwin’in ezber bozan kuramıyla ilgili en yaygın efsaneleri bir bir yıkmamıza gelin siz de katılın.
Evrim Efsaneleri
• Evrim Yalnızca Bir Kuram Mı?
• Göz, Evrimleşmiş Olamayacak Kadar Karmaşık Mı?
Kaynak: How It Works
Sanırım sizler de evrimi geriden izliyorsunuz. Yanlış denemicek ve altedılemicek derecede bır gerceklık ‘EVRİM.’