Trenden inip tozlu bir kasabanın eteklerine ayak bastığınızı düşünün. Sokaklar rengarenk: Satıcılar pazarlık yapıyor, şerif yardımcıları devriye geziyor sarhoşlarsa kumar masasında. Belinizdeki altıpatlarla, gözünüze güneş gelmesini engelleyen Stetson şapkanızla, bir dizi “Aranıyor” posterinin yanından geçiyor ve kanatlı kapılardan salona giriyorsunuz. İçeride eski bir haydut gözünüze ilişiyor. Size bir teklifte bulunuyor. Şehrin hemen dışında korunan bir araba dolusu hazine olduğunu, kaba güçle ele geçirmesine yardım ederseniz yarısını sizinle kırışacağını söylüyor. Amerika’nın Eski Batı’sını temel alan bir eğlence parkındasınız ama haydudun tüm bunları inanarak anlatmasına şaşırıyorsunuz. Çünkü onun için gerçeklik bu. O haydudun bildiği tek dünya, tek hikaye bu ve siz de o anda üstünüze düşen rolü oynamalısınız. İşte karşınızda Westworld.
Westworld’ün ilk bölümü Ekim 2016’da yayımlandığında hem coşku verici hem de şaşırtıcı derecede gerçekçiydi. Dizideki teknolojilerin çoğunu zaten tanıyorduk ve bunlar çok da araştırılmış konulardı. Yapay zeka, biyomühendislik ve robotik, bu bilim kurgu evreninin çekirdeğini oluşturuyor ve onlarca yıldır akademik araştırma konusu.
Günümüz bilim insanları çalışmalarıyla birçok hayali gerçekleştirmeyi istiyor ama Westworld, bu teknolojilerin son noktasını yani duygulara sahip, sentetik yaşamın yaratılmasını konu alıyor. Dizi, bilinç yaratmanın mümkün olup olmadığı ve başarırsak ne gibi sonuçlarla yüzleşebileceğimiz sorularını sorduruyor izleyiciye.
Sözünü ettiğimiz haydut, tıpkı Westworld’deki diğer ev sahipleri gibi sentetik yaratımlar olacak . İnsandan fark edilemeyecek kadar insana benzeyecek ancak yarattığımız inorganik bilgisayarlarla organik hücrelerimizin bir melezi olacak. Westworld hayalinin gerçekleşmesi için duygulara sahip canlı yaratma hedefine ulaşmamız gerek ve her geçen gün buna daha çok yaklaşıyoruz.
Bilim ve teknoloji haberlerinde sürekli YZ konusunda yeni hedeflere ulaşıldığını görüyoruz. Birçok oyunda artık bilgisayarlar insanlara üstünlük sağlıyor. İnsan beyninden esinlenen sinir ağları adlı gelişmiş algoritmalarsa sesimizi tanıyıp komutlarımıza yanıt vermeyi öğrendi bile. Bunlar araç sürmeyi öğreniyor, telefonlarımızdaki yazılımlara entegre oluyor ve en sevdiğimiz web sitelerinin arka planında çalışıyor. YZ çağının yaklaştığını söyleyip duruyoruz ama aslında çoktan geldi.
Algoritma tasarımındaki gelişmelerin yanı sıra, Moore Yasası kısmen de olsa geçerli. Bilgisayarların her iki yılda bir iki kat güçleneceği öngörüsü elli yıldır hüküm sürüyor ve gün be gün güçlenen bilgisayarları en yeni, en iyi YZ’leri çalıştırmak için kullanıyoruz.
İşin robotik kısmında ise Boston Dynamics ve NASA dahil kurumlar, sentetik insansıların mekanikleri konusunda şaşırtıcı bir yol aldılar. Biz insanlar denge, güç ve çeviklik için kasların girift ve iç içe geçmiş ağına ihtiyaç duyarken, iki ayaklı bir robot bu nitelikleri dikkatlice yerleştirilmiş yüzlerce, belki de binlerce aktüatör (küçük motor) ile sağlıyor. Fakat amaç insan formunu sadık bir şekilde taklit etmekse, en iyisi aynı materyali, yani canlı dokuları kullanmak. Bilim insanları bu konuda da büyük çaba harcıyorlar ve zamanla insan hücrelerini manipüle etme becerimizin daha da gelişmesini bekleyebiliriz.
Westworld dünyasının çok yakında olduğunu söyleyebilir miyiz? Maalesef durum böyle değil. Karşımızda duvar dikildiğini hepimiz görüyoruz ve yola devam etmeden önce onu aşmamız gerekiyor. Moore Yasası eninde sonunda yetersiz gelecek ve bilgisayar gücünde üstel bir artış gerçekleşmeden de bir makineye insan düzeyinde zeka ve duygu kazandırmak hayal olacak. Ancak bu duvar aşılmaz değil ve bir yandan da onu yıkacak buldozeri geliştiriyoruz. Kurtarıcı teknolojinin adı kuantum hesaplama.
Moore Yasası, transistorların küçültülebileceği bir sınır olduğu için geçersiz kalacak. Bilgisayarların daha güçlü ve verimli olması için işlemci birimlerinin küçülmesi gerekiyor. En küçük ölçekte, elektronlar gibi temel parçacıklar acayip davranışlar sergilemeye başlıyor çünkü çok küçük bir alana baktığımızda nerede olduklarını kestiremiyoruz. Bir bilgisayarın, elektronları ince duvarlarla birbirlerinden ayrılmış bir dizi tünelde ilerlemeye zorladığını düşünün. Kuantum kuramı, tüneller aşırı daralırsa elektronların duvarın diğer yanına “sıçrayabileceğini” söylüyor. Evrenin bu özelliği de geleneksel bilgisayarların bizi ancak bir yere kadar götürebileceğini, fakat kuantum bilgisayarlarının bu tuhaf özellikleri avantaja dönüştürerek süper hesaplama hızlarına erişebileceğini anlatıyor.
Küçük alanlarda parçacığın sadece nerede olduğu değil, ne olduğu da belirsizliğini koruyor. Parçacıklar bir dizi “halde” olabiliyor ama bu hallerden birini benimsemeden önce “süperpozisyon” denen durumda, yani aynı anda tüm hallerde de olabiliyor. Bunu garip bulduysanız yalnız değilsiniz, birçok fizikçi de öyle düşünüyor. Ama bu tuhaflığı hesaplamalarda lehimize kullanabiliriz. Geleneksel bir bilgisayar biti, işlem sırasında 1 ile 0 arasında geçiş yapar. Ama kuantum biti yani kubit aynı anda bunların ikisi birden olabilir. Bu da eklediğiniz her kubitte işlem gücünün katlanarak artması demektir.
Kuantum hesaplamanın geleceğin temel bileşenlerinden biri olmasını sağlayan tek şey, sunduğu işlem gücü değil. Görünen o ki, insan bilincinin altında yatan şey de süperpozisyon olabilir. Bu karmaşık gelebilir ama özetlemek gerekirse; beynimizde kararlara yol açan kimyasal iletişimin birçok versiyonu aynı anda gerçekleşiyor. İçinde yaşadığımız gerçeklik ise bunlardan tüm bilincimizi kaplayanı. Biraz anlaması zor olabilir ama şunu söyleyebiliriz : İnsan düzeyinde bilinç için kuantum etkisine ihtiyaç duyuyorsak, bir bilgisayar da duyacaktır.
Neyse ki biz sentetik yaşamın sırrını çözene kadar Westworld’ü böyle kapsamlı bir deneyime dönüştüren diğer unsurlar çoktan geliştirilmiş olacak. Altı patlarlı bir silahşör olup sizi öldürmek isteyen benzer bir grup ev sahibiyle karşılaştığınızda, parkın sahiplerinin güvenliğinizi sağlayacağını bilmeniz lazım. Dizide bir ev sahibi ziyaretçiye ciddi fiziksel zarar veremiyordu ve mermileri, diğer ev sahiplerini öldürse de normal bir insana zarar vermiyordu. Alternative Ballistics firması , bir merminin hızını % 20’sine indirebilen “hava yastığı” geliştirdi bile. Parkın yaratıcıları benzer bir etki için bunu isteğe bağlı bir dahili membrana dönüştürebilir. Ev sahibi tanıma teknolojisiyle birleşince bu, bir ev sahibine ateşlenmeyen mermilerin yavaşlatılacağı anlamına gelebilir.
Dünyanın en iddialı eğlence parkını gerçekleştirmek için en büyük ihtiyaç, buranın sakinlerini yaratmak. Ama onlar o noktaya geldiğinde, diğer her şeyin hazır olacağından eminiz. Peki, siz oynamaya hazır olacak mısınız?
Kaynak: How It Works