Harran’da önemli bir inisiyatik kültür merkezi oluşturmuş olan ve o yörenin adıyla anılan “Harranlı Sabiiler”in Gizli Öğretileri ‘nin temel ögeleri:
1- Evren ruhlarca yönetilmektedir.
2- Yönetici ruhların başı kudretli, yüce, “Büyük Ruh”tur.(Mana Rabba) Işığın Efendisi olarak tanımlanır ve en üstün niteliklere sahip olduğu ifade edilir. Ruhsal Hiyerarşi’nin başıdır.
3- İlahi bilgi insanlara ışık ruhları aleminden, ruhsal irtibat kuran aracılar (medyomlar) vasıtasıyla gelir.
4- Evrende bizden başka yaşayan bedenliler de vardır. Bunlar çeşitli yıldız sistemlerinin gezegenlerinde bulunur.
5- Dünya insanlığı, Dünya’nın başlangıcından beri üç devir geçirmiştir. Her devirde insanlığa ışık ruhları aleminden bir elçi gönderilmiştir. Her devir bir felaketle sona ermiştir. Tufan’dan sonra içinde bulunduğumuz dördüncü devir başlamış tır. İçinde bulunduğumuz devir yine bu Tufan’la sona erecek ve daha mükemmel bir devir içinde bulunduğumuz devrin yerini alacaktır.
6- Yaşam, Ölüm ve Sonrası. ..
İnsan üç unsurdan oluşmuştur: Ruh, madde (beden), astral madde (astral beden).
Ölüm meleği “Sauriel” aracılığıyla bedenden ve yeryüzünden ayrıldıktan sonra, asli mekanı olan “Işık Alemi”ne doğru yola çıkan ruh, “Sur” ismi verilen “Ak Dağlar” dan hızla geçtikten sonra, iki engeli geçmek zorundadır: Bunlardan biri yeryüzünü çepeçevre kuşatan “7 Matarta” dır. Diğeri ise “Abatur” un terazisidir.
“Abatur” un terazisine iyi ruhlar şimşek hızıyla, günahkar ruhlar ise acı çeke çeke ulaşır. Öte Aleme geçen varlığın oraya uyum sürecini kolaylaştırmak için; ölen birinin arkasından Sabii rahipleri, bedensiz yeni bir yaşama başlayan varlığa yardım seansı niteliğinde özel ayinler düzenlerlerdi. Bu ayinlerde Öte Alem’e yeni geçmiş bulunan varlığa, içinde bulunduğu bu yeni şartlarla ilgili özel bilgiler verirlerdi. Aynen Şamanların ölenle birlikte öte aleme yolculuğa çıkması gibi, Sabii rahipleri de ölenle ruhsal irtibata girerek ona yardımcı olmaktaydılar.
Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda nasıl ki, Anubis ölenin kalbini tartıyorsa, Sabiilerin inançlarında da buna benzer şekilde “Öte Alem” de bir tartılma teması bulunmaktaydı. Mısır’ın Ölüler Kitabı’ndaki Anubis’in Terazisi, Sabiilerde Abatur’ur Terazisi olarak karşımıza çıkar.
“Abatur’un Terazisi”nde tartılan ruhların durumlarını yeryüzündeyken ilahi mesaja uyma dereceleri belirler. Eğer bedenini terketmiş olan ruh, yeryüzünde bedenli yaşarken, ilahi mesaja uymuş ve yaşamını o kurallar içinde geçirebilmişse tartılmada yeterli görülür. Böylelikle yoluna devam ederek, “Işık Alemi”ne doğru yükselir. Fakat yeryüzündeyken ilahi mesaja sırt çevirmiş geçici alemin arzu ve istekleri doğrultusunda bir yaşamı tercih etmişse, “Matartalar”a geri gönderilir. Orada çok sıkıntılı anlar geçirip, azap çekerler. Buradan ruhların kurtulabilmeleri için tüm günahlarından arınmaları gerekir. Tam o sırada ruhlara şöyle seslenildiği duyulur:
– ” … Senin borçların ödendiğinde ve bütün günahların kaldırıldığında, tam bir yükselişe geçeceksin. Ama eğer gühahların kaldırılmamışsa ve borçların ödenmemişse, sen ey ruh, gözlerin ışığı göremeden ikinci bir ölümü tadacaksın … “
Bu da dünyaya tekrar doğmak anlamına geliyordu … Böyle bir durumla karşılaşan ruhlar; eksiklerini tamamlamak, borçlarını ödemek için yeniden yeryüzüne yollanırdı.
7- Evren iki zıt prensip üzerine kuruludur: “Işık” ve “Karanlık” … Bunlar iki zıt prensip olmakla birlikte, aynı zamanda birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Karanlık olmasaydı ışık da olmazdı. Ruhlar geceleyin gökyüzünde parlayan yıldızlar ve ateş topları gibidirler. Ruh, geldiği alemden dolayı, tümüyle karanlık ve kötülükten uzaktır. Köken itibariyle ilahi bir yapıya sahiptir. Ancak dünyaya doğmakla bu niteliğinden uzaklaşmak zorunda kalmıştır.
“Işığın Efendisi”, Adem’in bedenine (Adam Pagria) canı (adakası) göndermeyi planladığında, kötü güçlerin onun yapısına vakıf olmamaları için canı bedene ışık elçisi aracılığıyla yerleştirmiştir. Dolayısıyla kötü ve karanlık güçlerin cana doğrudan bir hakimiyeti söz konusu değildir. Ancak, şer güçler yedi başlı ejderhaya benzeyen beden ve onun arzu ve hırsları üzerinde kesin otorite sahibi olup, bunlar aracılığıyla ruhu etkilemeye çalışır. Ruh içine düşmüş olduğu bu durumdan memnun değildir. “Büyük Ruh” tan kendisini bu hapihaneden kurtarmasını istemektedir. Kurtuluşun tek yolu “Kurtarıcı Bilgi”ye kavuşmaktır. Ancak bu o kadar da kolay değildir.
Bunu başarabilmek ve “Kur tarıcı Bilgi”yi kendisine aktaracak “Redeemer”lerle (İlahi Aydınlatıcı- Kurtarıcı – Nakledici) irtibat kurması gerekir. İnsanın kurtuluşunu sağlayacak olan “gizli kurtarıcı bilgi kaynağı” İlahi Işık Alemi’ dir. Kurtarıcı bilgi kazanılan değil, bahşedilen, verilen bir bilgidir. Kimse “kurtarıcı bilgi”yi kendi kendine elde edemez. O, ancak, “Işık Gücü”nün dilediği kişilere, aracılarca iletilir. Fakat kişinin bilgiyi alabileceği uygun ortamı kendisinin hazırlaması gerekir.
Bu da, “Işığın Efendisi” tarafından belirlenen ilke ve kurallara uygun hareketlerle mümkün olabilir. Kişinin bu uygun hareketleri kurtuluşu değil, kurtuluşun anahtarı olan “Kurtarıcı Bilgi”ye ulaşabilmeyi sağlayabilmektedir. “Kurtarıcı Bilgi” herkese belirli oranlarda ve bildirildiği kadarıyla aracılar – nakledicilerle aktarılır. Ve herkes nasibi oranında bu bilgileden yararlanabilir.
“İlahi Işık Alemi”nden yeryüzündeki tutsak ruhlara ilahi ışık elçisi “Manda-d-Higia” tarafından aktarılan bilgi, ruhun madde alemindeki şer güçlere karşı durabilmesi için kendisine verilen bir tür savunma aracıdır. O, ruha ilahi bilgiyi ulaştırmak ve öğretmek için karanlık ve kötülük alemine üç “Işık Ruhu”yla (Hibil, Şitil, Anuş) birlikte iner. Ve şöyle seslenir:
“Ben kararmış kalpleri aydınlatan ışık elçisiyim …
8- Eski uygarlıklar içinde yıldız ve gezegenlere en fazla önem veren uygarlıkarın başında Harranlı Sabiiler gelir. Nitekim bu, isimlerine de yansımıştır. Arapça’ da Sabi sözcüğünün “yıldızlara tapanlardan” anlamına gelmesi, bunun en açık göstergesidir. İbadetleri de Güneş, Ay ve bazı gezegenlere göre düzenlenmişti. Her gün; Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn için yedi kez namaz kılarlardı. Aynca haftanın her günü bunlardan bir tanesi için özel ritüellere ayrılmıştı: Pazar günleri Güneş, Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesi Satürn ayinlerine ayrılmıştı.
Sabiiler sır ayinlerini gezegenlere ithaf edilmiş mabetlerin altındaki salonlarda yaparlardı. Bu ayinlerin ne tür sırlar sakladığı günümüzde bilinmiyor.
Ancak bilinen bir başka gerçek de, Latince kaynaklı gün isimlerinin bu ayinlere ayrılan gezegen adlarıyla olan benzerliğidir:
Pazar: Sunday (Güneş günü)
Pazartesi: Monday (Ay günü)
Cumartesi: Saturday (Satürn günü) vs ..
9- Sabiilik’te de diğer Batıni ekollerde olduğu gibi sır saklamak esastı. Sabiiler, kendilerinden olmayanlara sırlarını kesinlikle açıklamazlardı.
Kaynak: AA