Henrietta Swan Leavitt (1868-1921)

19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında bir dizi kadın astronom yıldızları anlayış tarzımızı şekillendirmekte büyük rol oynadı. Bunlar arasında en önemlisinin Henrietta Swan Leavitt olduğu kabul ediliyor. Leawitt, evrene bakış açımızda bir devrim yaratan temel prensipleri ortaya koydu.

Leavitt, 1868’de Massachusetts’li zengin bir ailenin kızı olarak doğdu. Genç yaşta gösterdiği akademik yetenek sayesinde, Ohio’daki Oberlin College’da ve arkasından da Harvard Üniversitesinde Society for the Collegiate Instruction of Women’da (daha sonra adı Radcliffe College olarak astronomi dersi almadı. 1892’de bir dereceye değiştirildi) okudu.

Matematiğe özel bir yeteneği olduğunun görülmesine rağmen, üniversitedeki dördüncü yılına kadar sahip olmadan (o dönemlerde kadınlara derece verilmiyordu) mezun olduktan sonra Henrietta, gökyüzüne olan ilgisini devam ettirmek için Harvard College Gözlemevine başvurdu. Burada, astronom Edward Charles Pickering, gökyüzünün ilk fotografik araştırmaları sonucu elde edilen verileri analiz edecek kadınlardan kurulu bir ekip topluyordu.

Yaptıkları çalışmalar genelde perde arkasındaki kadınlara atıfta bulunmadan, sadece Pickeringʻin isminin altında yayımlandı. Yine de o dönemdeki lakabıyla “Harvard Hesaplayıcıları” yıldızların yapısı ve evrimi konusundaki anlayışımıza çok büyük katkılarda bulundu. Henrietta özellikle değişken yıldızların analizi üzerine odaklanmıştı. Farklı gecelerde çekilen fotoğraflarda parlaklıklarının nasıl değiştiğini ölçüyor ve bir desen oluşturmaya çalışıyordu. Ancak kariyeri sürekli kesintiye uğradı. Bunun nedeni ise, seyahatleri, aile sorumlulukları, bozuk sağlığı ve aşırı zorlanma yüzünden gözlerinde yaşadığı görme bozukluğuydu.

1904’te, gözlemevinin güney yarımkürede, Peru’da bulunan Arequipa merkezinden gelen fotoğraflar üzerinde çalışmaya başladı. Bu fotoğraflarda, güney Samanyolu’nda kalabalık bir yıldız öbeği olan Küçük Magellan Bulutu (Small Magellanic Cloud – SMC) görülüyordu. Leavitt burada 1.770 adet yeni değişken yıldız buldu ve analiz etti. Bunların arasında 16’sının belirgin bir şekilde ışık döngüsüne sahip olduğunu keşfetti ve birbirleri ile bağlantısı olduğunu öne sürdü.

1908’de keşiflerini raporladığı bir makalede, bu yıldızların arasında parlak olanların daha uzun periyotlara sahip olduğunu söyledi. Buluttaki yıldızların Dünya‘dan aşağı yukarı aynı uzaklıkta olduğu varsayıldığı için, fotoğraflarda görülen parlaklıklarını gerçek fiziksel parlaklıklarının bir yansıması olarak kabul edilebilirdi. Bu, gökyüzünde dağınık şekilde duran diğer yıldızlar için geçerli değildi. Henrietta bu bağlantıyı tam olarak kanıtlamak için daha fazla yıldız keşfettikten sonra, 1912’de “periyot – parlaklık bağıntısı”nı bir makale olarak yayımladı. Makale bilim dünyasında çok ses getirdi: Astronomlar kısa bir süre sonra Henrietta’nın yıldızlarının Sefeid olarak bilinen bir yıldız türü olduğunu fark etti. Bu, benzer yıldızların görece uzaklıklarının parlaklığa bakılarak tespit edilebileceği anlamına geliyordu.

Henrietta 1921’de mide kanseri sebebiyle hayatını kaybetti. Çalışmalarının nasıl bir etkisi olduğunu tam olarak göremedi. Dört yıl sonra, Edwin Hubble, gökyüzünde nokta nokta görünen gizemli sarmal nebulaların bazılarının içindeki Sefeid değişken yıldızları buldu ve ölçümledi. Bu yıldızların SMC’de bulunanlardan bile daha soluk olduğunu gösterdi ve sonunda nebulaların aslında Samanyolu‘nun çok ötesindeki galaksiler olduğunu kanıtladı. Günümüzde Sefeid yıldızlar, evrenin boyutunu ölçmek için kullandığımız kozmik mesafe merdiveninde önemli bir basamak olmaya devam ediyor.

Kaynak: All About Space

Yorum yapın