İo Jüpiter, Güneş Sistemi‘nin en büyük gezegeni olan Jüpiter‘in yörüngesinde dolanan dört Galilei uydusunun en içte yer alanı. Dıştaki üçü durgun, donmuş kaya ve buz dünyaları olsa da İo’nun arazisi, yüzeyine farklı şekillerde dökülen kükürt tarafından oluşturulmuş tuhaf ve sürekli değişen mineral oluşumlarıyla dolu. Bu yüzden sarı, kırmızı kahverenginin ölümcül bir karışımı şeklinde görünüyor. İo, Güneş Sistemi‘ninde volkanik aktivitenin en güçlü olduğu dünya. Tuhaf yüzeyi ilk olarak 1970’lerin başındaki Pioneer uzay sondasının geçişişi sırasında gözlemlendi ancak volkanik doğası, Voyager 1‘in 1979’da gelişinden sadece birkaç hafta önce tahmin edilebildi.
Bu uydu, dış komşuları ile Jüpiter‘in arasındaki kütle çekimi mücadelesinin ortasında yer alıyor ve bu yüzden de yörüngesinin mükemmel bir daireye yerleşmesi engelleniyor. İo’nun Jüpiter‘e olan uzaklığındaki küçük değişiklikler (bu değişimler yüzde 0,5’ten daha az) uydunun içinde her yöne doğru oluşan dev gelgit kuvvetleri yaratıyor. Birbirine sürtünen kayalar bu sürtünme nedeniyle ısınıyor, uydunun çekirdeğini eriyik halde tutuyor ve büyük yer altı magma rezervleri oluşturuyor.
Kayalarının çoğu, Dünya üzerindekilere benzer silikatli maddelerden meydana gelse de (Dünya‘daki silikatler nispeten yüksek erime noktalarına sahip ve bu nedenle çoğunlukla yüzeyin onlarca kilometre altında yer alan sıcak bir magma okyanusu şeklinde kalıyor), İo’nun yüzeyinin çoğu kükürt açısından zengin kayaları içeriyor ve bu kayalar daha düşük sıcaklıklarda eriyik halde kalabiliyor.
Bu iki volkanik aktivite, uydunun başlangıçta sahip olduğu buzu uzaklaştırmış. Bu nedenle ortalama yüzey sıcaklığı -160 derece olmasına rağmen geriye çorak ve kurak bir dünya kalmış. Bu uyduyu bizler için daha da ilginç yapan iki özelliği var: İo’nun bölgelerinden birisi adını Tarsus’dan, bir diğeri ise İstanbul Boğazı’ndan alıyor (Bosphorus).
Kaynak: All About Space, NASA