Nötron yıldızları, kütleleleri belli bir seviyeyi aştığında kendi kütlesel çekimlerine karşı koyamayıp merkeze doğru çöküyorlar. Bu küçülmeyle beraber kütlesel çekim kuvvetleri daha da artıyor ve sonunda ışığın dahi kaçamayacağı sınırlara ulaşıyor. Böylece bir kara deliğe dönüşmüş oluyor.
Kara delikler, devasa kütleleri nedeniyle etraflarında müthiş bir çekim gücü oluştururlar. Çekim alanına yaklaşan her cisim, hatta ışık bile kara delik tarafından emilir. Olay ufku adı verilen bu alan bir tür kozmik vakum gibi davranıyor. Bu çekime yakalanıp kara delik tarafından yutulan cisimlere ne olduğu konusu fizik bilimi tarafından hala tartışılmakta.
Sicim kuramı teorisyenleri, yutulan cismin kaybolmayacağını, başka bir boyuta veya paralel evrenlere geçmiş olabileceğini söylüyorlar. Onlara göre kara delikler adeta bir boyut kapısı gibi çalışıyor. Ayrıca kara deliklerin merkezinde uzay ve zaman kavramı tamamen değişiklik gösterdiği için aslında yutulan maddenin geçmişe ya da geleceğe gitmiş olması bile mümkün.
Kuantum mekaniği kuralları da evrende hiçbir maddenin enerjiye dönüşmeden yok olamayacağını söylediği için sicim kuramının bu açıklaması şimdilik kabul görmekte. Kara delikleri açıklamak için uzun yıllarını adayan ünlü fizikçi Stephen Hawking de bu görüşe ikna olanlardan.
Bir kara deliğin içine giren maddeye ne olacağı konusu sadece teorik olarak açıklanabilir. Çünkü bu deneyimi ölçebilecek teknolojik yeterliliğe henüz sahip değiliz. Ayrıca ışık bile yutulduğu için kara delikler direkt olarak görüntülenemiyor. Yerlerini, uzayda çevrelerine yaptıkları etkilerden, dolaylı olarak tespit edebiliyoruz. Ama eğer bir kara deliğin olay ufku tarafından yakalanmış olsaydık, merkezine doğru ilerlediğimiz sırada (ışık da yutulduğu için) kara deliğin şekli bizim için eğilir, bükülür ve müthiş bir hızla yaklaştığımız halde merkezin hep uzakta olduğunu görürdük.
Merkeze en yakın olduğumuz noktada ise durum daha da garipleşmeye başlardı. Bu noktada çekim gücü maksimum seviyelere ulaşıyor. Örneğin ayaklarımız, başımıza göre bir santimetre bile ileride duruyorsa, vücudumuzun iki noktası arasında olağanüstü bir yerçekimi farkı oluşmaya başlıyor. Bu büyük fark nedeniyle şekil değiştirmeye, uzamaya başlayabiliriz. Görüşümüz ve bilincimiz alışkın olduğumuz gerçeklik düzeyinden kopup yaşadığımız yeni deneyimle baş edemeyebilir.
Kara delik içinde mesafenin tam olarak algılanabilmesi için insan bedeninin fonksiyonları yeterli değil. Örneğin kara delikte uzay eğildiği için ışığın ışınları da bozuluyor ve iki gözün yarattığı perspektif bu durumu algılamak için yetersiz kalıyor. İki değil de üç adet gözümüz olsaydı, üçlü perspektif ile tüm resmi görsel açıdan kusursuz bir biçimde tarif edebilirdik. Tabii bunun için bir kara deliğe ulaşabildiğimizi, olay ufkuna yakalandıktan sonra bilincimizi koruyabildiğimizi ve algılarımızı yönetebilecek durumda olduğumuzu varsayıyoruz.
Kaynak: Popular Science