Ölüm, birçok insan için düşünmesi zor ve korkutucu bir kavram. Ölümsüzlük arayışımız yüzlerce yıl öncesine dayanıyor. İnsanlar; kaçınılmaz sondan kaçınmak için simya, yaşam iksiri, sonsuza dek siborg olarak yaşamak gibi türlü türlü hayaller kurdular. Ancak bunlar arasında bilimsel temele sahip olduğu öne sürülen bir yaklaşım var: insan vücudunun dondurularak veya derin soğutma (vitrifikasyon) halinde korunması, yani “kriyonik”.
Kriyonik uygulaması, bir kişi resmi olarak öldükten sonra gerçekleşiyor. Kişinin vücudu veya kafası dondurulup süresiz olarak bir odada muhafaza ediliyor. Kendilerini bu şekilde koruma altına alanlar; gelecekte bilim insanlarının onları hayata döndürebileceğini, koruma sürecinin yol açtığı hasarı onarabileceğini ve ölüme neden olan hastalığı tedavi edebileceğini umuyor. Kriyonikçiler, ölümün travma sonucu gerçekleşmediği ve beynin sağlam kaldığı sürece, henüz icat edilmemiş teknolojiler sayesinde bu kişilerin canlanabileceğine inanıyor. İcat edilmesi beklenen teknolojiler arasında klonlama, nanotip ve zihni bilgisayara kopyalama var.
Dondurulmuş vücutları saklama fikrini ilk kez 1962’de Robert Ettinger, Ölümsüzlük İhtimali kitabında ortaya attı. Psikoloji profesörü Dr. James Bedford, 1967’de kriyonik olarak dondurulan ilk kişi oldu. O zamandan beri yaklaşık 400 kişi donduruldu ve dünya genelinde 3.000 kişinin daha dondurulmayı planladığı tahmin ediliyor. Dünyada kriyonik koruma hizmeti veren dört tesis var: Biri Rusya’da, üçü ABD’de. Çok sayıda destekçisi olmasına rağmen kriyonik büyük ölçüde “Sözde bilim” olarak kabul ediliyor. Uygulama, bilim insanlarının çoğu tarafından kınanıyor ve tesisler boş yere umut vermekle suçlanıyor.
Kaynak: How It Works