Maraton

Maraton koşucuları bir yarışta 30.000 ile 50.000 adım atar. Adım sayısı arttıkça vücut dayak yemiş gibi olur. Kalp ve akciğerler kasları beslemek için fazla mesai yapar. Vücut, karaciğerde ve yağda depolanan enerjiyi harekete geçirir. Deri ve sindirim sistemi düşük güç moduna geçer. Böylesine aşırı koşullarda istikrarlı bir şekilde koşabilmek ciddi bir meydan okumadır.

Vücudun iki ana enerji deposu vardır. Glikojen, karaciğerde ve kaslarda depolanan, anında erişilebilen bir karbonhidrattır. Kolayca yakılabilir ama vücut sadece iki saat yetecek kadar glikojen depolayabilir. Bu bittiği zaman sucular “duvara toslar”. Yağı yakmak daha zordur ama yağ, gram başına daha fazla kalori içerir ve vücutta daha fazla yağ bulunur. Maraton koşucuları önce yağları kullanacak ve karbonhidrat yüklemesini geciktirecek şekilde kaslarını eğitir. Böylece anlık enerji depolarını ağzına kadar doldurabilirler.

Bir diğer zorluk da sıcaklıktır. Çalışan kaslar hızla ısınır. Koşucular yarış sırasında sadece terleyerek vücut ağırlığının %10’unun kaybedebilir. Bu, vücut sıcaklığının düşürülmesini sağlasa da başka bir sorunu tetikler: tuz ve su kaybı.  Tuzdaki sodyum, kas kasılması için şarttır. Sadece kol ve bacaklarımızın değil, kalbin ve diyaframın da çalışmasını sağlar. Sodyum seviyesi çok düşerse dokularda ödem oluşabilir. Maraton koşucuları su, elektrolitler ve şekerleri geri kazanabilmek için sporcu içeceklerinden içer.

Yorum yapın