Güneş‘in Dünya‘ya defalarca felaket getiren hain bir ikizinin olduğunu söylesek ne dersiniz? Korkar mısınız? Tedirgin mi olursunuz? Kötü bir şaka gibi görünen bu cümle aslında astronomların bir süredir kafasını kurcalayan bir konu.
Sizi Nemesis ile tanıştıralım. Güneş‘ten yıllar önce ayrılan ve Güneş Sistemi‘nin dış çeperinde, bizim gözlerimizden uzakta dolaşmakta olan kardeşi. Amerikalı bir fizik Profesörü, Richard A. Muller tarafından ortaya atılan bư iddia 1980ʻlerde epey destek gördü ve Nemesis’in Dünya tarihinde gözlemlenmiş olan bir dizi toplu yok olma olayını tetiklediği düşünüldü.
Bu teori 1983’te iki paleontolog, David Raup ve Jack Sepkoski tarafından dillendirildi. 27.000 deniz hayvanının neslinin yok olma hızını analiz eden ikili son Permiyen döneminden beri beş büyük yok olma sürecinin yaşandığını iddia ettiler. İddiaya göre her seferinde Dünya‘da yaşayan türlerin yüzde 75’i yok oldu.
Bu felaket olaylarının düzenli aralıklarla gerçekleştiğini öne sürdüler. Her 26 milyon yılda bir gerçekleşen bu olayların nedenini bilim insanları tespit edemiyorlar. Dünya’daki olaylar üzerine yapılan araştırmalar bu çapta bir yok olmanın mümkün olmadığını gösteriyor.
1980’de Luis ve Walter Alvarez dinozorların Dünya‘ya çarpan bir asteroit yüzünden yok olduğunu iddia etmişti. Bu da her seferinde Dünya dışı etkilerin bu süreçlerde rol oynamakta olduğu iddiasını güçlendirdi. Muller 66 milyon yıl önce Dünya‘ya çarpan bir kuyruklu yıldızın teorik bir kızıl dev tarafından saptırılarak Dünya‘ya gönderildiğini iddia ediyor.
Bu oldukça cesur bir iddia ancak asıl ilginç olan konu başka. Muller’in teorisi bu yıldızın Güneş‘in şimdiye kadar fark edilmemiş olan kardeşi olduğunu iddia ediyor. En baştan beri var olan, ancak henüz yerini tespit edemediğimiz kötü bir ikizden söz ediyoruz. Bu yok olma olaylarının düzenli aralıklarla gerçekleşmesinin nedenini de bu kızıl cücenin belli aralıklarla Güneş Sistemi‘nin dışında yer aldığı düşünülen Oort Bulutu’na yaklaşması ve oradaki buz ve kaya kütlelerinin yörüngesini bozmasına bağlıyor. Muller’a göre bu döngü 26 milyon yılda bir gerçekleşiyor. Böyle bir döngünün var olabilmesi için kızıl cücenin 1,5 ışık yılı uzunluğundaki bir eliptik yörüngede dönmesi gerekli. Dahası, bu teoriye göre Güneş‘in çekim gücü bu kızıl devi etkiliyor ve Güneş Sistemi‘nden uzaklaşıp gitmesini engelliyor. Muller 1984’te hipotezini açıkladığında uluslararası düzeyde itirazlarla karşılaştı. Bilim insanı bu ikinci yıldızın Güneş ile aynı zamanda doğduğunu ve bir ikili yıldız sisteminin bir parçası olduğunu iddia ediyordu. Ancak son 35 yıl içinde hiçbir gözlemde böyle bir gök cismine rastlanmadı. Bu teori birçok açıdan gariplikler içeriyor. Muller’a göre Nemesis’in parlaklığı 7 ile 12 arasında olmalı.
Bu durumda küçük veya orta boyutlu bir teleskop ile görülebiliyor olması gerekli. Ancak Infrared Astronomical Satellite (gökyüzünü kızılötesi dalga boyunda taramak için uzaya gönderdiğimiz ilk uydu) 1980ʻlerde bu yıldızın izine rastlamadı. 1997-2001 arasında gökyüzünü tarayan Two Micron All-Sky (2MASS) görevi de Güneş Sistemi‘nde ikinci bir yıldızın izine rastlamadı.
Bu iddiaya en yakın bulgu, 2014’te NASA‘nın Widefield Infrared Survey Explorer (WISE) teleskobu tarafından bulundu. WEISE bizde 7,2 ışık yılı ötede bir kahverengi cüce tespit etti. Ancak bu Nemesis değildi. Pennsylvania State Üniversitesinin Center for Exoplanets and Habitable Worlds bölümünden astronom Kevin Luhman WISE tarafından alınan bütün görüntüleri analiz etti ve Muller’ın iddia ettiği yıldızın izine rastlanmadığını belirtti. Yani tüm kanıtlar Muller’ın teorisini yalanlıyordu. Bazı astronomlar Nemesis’in tahmini yörüngesinin aslında kararlı olmadığını iddia ettiler.
Yıldızın galakside hareket eden diğer yıldızların kütleçekim gücünün etkisinde olduğunu söylüyorlar. Diğerleri ise bu yok olma olaylarının periyodik olmadığını söylüyor. 2011’de Max Planck Institute for Astronomy’den Coryn Bailer-Jones “insanlar doğada olmayan bir düzen bulduklarını sanmaya çok yatkın” diyor. “Ancak bazı durumlarda geleneksel istatistikler de bu yatkınlığı destekliyor.”
Bailer-Jones asteroit ve kuyruklu yıldızların çarpma sıklığının son 250 milyon yılda arttığını, bunun da farklı çağlarda oluşan kraterlere bakarak tespit edildiğini söylüyor. “Krater kayıtları Nemesis hakkında bir ipucu vermiyor” diyor. “Geriye kalan ilginç soru ise çarpmaların son 250 milyon yılda daha sık hale gelip gelmediği.”
Bu açıdan baktığımızda Nemesis bahsi kapanmış görünüyor. Her ne kadar doğru olmasını dilediğimiz bir teori olsa da, gerçek olamayacak kadar fantastik görünse de, elimizde herhangi bir elle tutulur kanıt bulunmuyor. Hikaye burada bitmiyor elbette. Zira bir de Sedna adında bir cüce gezegen var. Astronomlar Sedna’nın Güneş’in bir ikizi olduğuna dair bir kanıt teşkil ettiğini düşünüyorlar. Bizden 12 milyar kilometre uzaklıktaki bu cüce gezegen çok uzun bir yörüngeye sahip. 2003’te California Institute of Technology’den bir astronom, Mike Brown önderliğindeki bir ekip tarafından keşfedilen Sedna hayal gücümüzü tetiklemiş olsa da, neyi kanıtlıyor? Bir teoriye göre Sedna’nın garip yörüngesinin bu halde olmasının tek nedeni Güneş’in bir ikizinin olması ve onu kendine çekmesi. Bilim insanları nasıl bir gücün bu gezegeni her 11.400 yılda bir Neptün‘den 200 kat uzağa sürüklemekte olduğunu açıklayamıyor. 2015’te yayımlanan bir çalışmada Hollanda’daki Leiden Gözlemevi’nden Lucie Jílková Güneş henüz gençken yakından geçen bir yıldızın bu gezegeni yıldızlararası bölgeye fırlattığını iddia etti.
Günümüzde Brown bize bu teorilerden çok da emin olmadığını söylüyor. “Sedna’nın yörüngesinin böyle olmasının nedeni büyük ihtimalle Gezegen 9’dan dolayı” diyor. Gezegen 9, Güneş Sistemi‘nin dış çeperinde olduğu varsayılan bir gezegen. Bu durumda, Nemesis diye bir şey olmamalı. ”
En hassas araştırmalarla bile varlığını kanıtlayamadık. Daha da önemlisi Dünya‘daki yok olma olaylarının periyodik olduğu da verilerin yanlış yorumlanmasından dolayı varılmış bir sonuç. Bu yüzden Nemesis’in var olmadığını düşünüyorum. 10 yıldan uzun bir süredir Nemesis teorisi geçerliliğini yitirdi.” Durum böyle olsa bile dosya hala kapanmış değil. Zira ikinci bir yıldızın varlığını iddia eden teoriler son yıllarda bir miktar ilerleme de gösterdi. Orijinal Nemesis teorisi günümüzde artık eskisi kadar güçlü değil ancak bazı çevreler hala Güneş‘in doğduğunda yalnız olmadığına inanıyor.
2017’de Sarah Sadavoy ve Steven Stahler “Birleşik ikililer ve yoğun çekirdekleri” isimli bir çalışma yayımladı. Max Planck Institute for Astronomy’den radyo astronomu Sadavoy ve California Üniversitesinden fizikçi Stahler Perseus takımyıldızındaki yeni oluşmuş yıldızlarla dolu dev moleküler bulutların üzerinde gerçekleştirdikleri radyo dalgası analizlerinin tüm yıldızların bir çifti ile beraber doğduğunu gösterdiğini iddia ediyor. Stahler “ben buna inanıyorum” diyor. “Bunun dev yıldızlar için geçerli olduğu zaten biliniyordu. 2017’de Sarah Sadavoy ile birlikte Güneş gibi düşük kütleli yıldızların da bir ikiz ile doğduğunu gösterdik.” Güneş için bu olay 4,5 milyar yıl önce gerçekleşti ve onun da en yakın komşumuz Alpha Centauri’ye benzediği düşünülüyor.
“Uzun zaman önce bir Nemesis olduğuna inanıyorum” diyor. Ona göre Perseus gözlemleri ancak Güneş benzeri yıldızların bir çifti ile doğması durumunda mümkün olabilirdi. “Bizim Güneş‘imize benzeyen tüm yıldızların bir eş ile doğduğunu gösterdik. Ancak çoğu, bizim Güneş‘imiz de dahil olmak üzere, bu eşlerini birkaç milyon yıl içinde kaybediyor.” Bu çalışmanın kökeni Bonn Üniversitesinden Pavel Kroupa’nın 2011’de gerçekleştirdiği bilgisayar simülasyonlarına dayanıyor. Bu simülasyonlarda tüm yıldızların bir ikiz ile doğduğu sonucu ortaya çıkmıştı. Kroupa “Yıldızlar genelde kendi başlarına değil, gaz ve toz bulutlarında veya nebulalarda gruplar halinde oluşuyorlar” diye yazmıştı. “Bu yıldız üretim merkezleri ikili yıldız sistemleri doğuyor. Bu da doğan her yıldızın bir ikizinin olmasını gerektiriyor. Bu yıldız grupları hızlı bir şekilde dağılıyor ve içindeki yıldızlar galaksinin bir parçası oluyor.”
Nemesis’in durumunda (en azından Sadavoy ve Stahler’in versiyonuna göre) Güneş‘in kardeşi sistemden kaçtı ve Samanyolu‘ndaki diğer yıldızların arasına karıştı. Stahler bu yıldızın Oort Bulutu’ndaki kuyruklu yıldız aktivitesini tetiklediğini düşünmediğini söylüyor. “20 yıl önce astronomlar böyle düşünmüş olabilir, ancak günümüzde bu teoriye inanan çok az kişi var” diyor. Aynı zamanda Güneş‘in kardeşinin üzerinde bir etkisi olduğuna da inanmıyor.
Stahler “Muller’in teorisi farklı” diyor. “Ona göre Güneş şu anda garip bir yörüngesi olan bir kardeşe sahip. Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen bu kardeş henüz bulunabilmiş değil.” Stahler’e göre Nemesis’in bulunamamış olması sürpriz değil. “Güneş‘in kardeşinin milyarlarca yıl önce, oluşumundan bir milyon yıl sonra uzaklaşmış olduğunu düşünüyoruz” diyor. “Şu anda galaksimizin öbür ucunda olabilir.”
Bu tür buluşlar farklı sonuçlar doğuruyor ve gerçek oldukları takdirde galaksilerin oluşum teorisinin de gözden geçirilmesi gerekiyor. Perseus’da 45 tekli yıldız sistemi bulunuyor ancak 24 yıldız sistemindeki 55 genç yıldızın beşi dışında hepsi ikili yıldız. Buna ek olarak aralarında uzun mesafe olan tüm ikili sistemler, yeni sistemler.
Stahler “Çoğu yıldızın bir kardeş ile doğduğunu keşfetmemiz yıldızların oluşumu hakkında çalışan bilim insanlarının ilgisini çekiyor” diyor. “Görülen o ki Güneş‘imiz ve Güneş Sistemi başka bir yıldız hatta başka bir gezegen sistemi daha doğuran bir gaz bulutunda ortaya çıktı. Bu tür bulutları çok gördük, bu yüzden onları incelemek hangi şartlar altında oluştuklarına dair bize bir bilgi verecek.” Güneş’imizin bir zamanlar bir ikili yıldız sisteminin parçası olduğuna dair tek kanıt bu. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey cümledeki “bir zamanlar” kaydı. 26 milyon yıllık döngü de soru işaretleri içeriyor. Adrian Melott ve Richard Bambach çalışmalarında Nemesis’i tekrar mercek altına aldılar ve “Güneş‘in uzakta dolaşan kardeşinin yörüngesi galaktik çekim güçlerinin etkisinde olmalı ve geçen yıldızlardan etkilenmeli. Bu yüzden periyodunda değişiklikler gözlemlenmeli” diye yazdılar. Tüm bunların anlamı, Güneş‘in teorik kardeşinin bir felaket habercisi olmadığı. Ancak Muller’in Güneş‘in bir kardeş ile doğduğu tezini destekleyen bir teori. Böyle bir yıldız var olsa bile ne yazık ki artık çok uzakta olduğu için onu hiç göremeyeceğiz.
Kaynak: How It Works