Sonsuz dünyalar, alternatif gerçeklikler, paralel evrenler: Bu tartışmalı kuramın bilimsel bir temeli var mı?
Çoklu evren kuramının bilimdeki en tartışmalı kuramlardan biri olduğunu söylesek abartmış olmayız. Aslını isterseniz böyle bir yazıyı “teoloji” değil de “evren” başlığı altına koymak bile bazı astrofizikçileri öfkelendirebilir . İyi ama durum neden böyle ? Çoklu bir evrende yaşadığımızı öne sürerken dayandığımız bir temel var mı?
Çoklu evren kuramının kökeni biraz tartışmalı. The Beginning of Infinity (Sonsuzluğun Başlangıcı) kitabının yazarı David Deutsch gibi bazı bilim insanları her şeyi Erwin Schrödinger’e ve onun malum denklemine bağlıyor. “Bir parçacığın aynı anda iki halde birden olabileceğini” söyleyen kuantum mekaniği fikrini 20. yüzyılın başında bu denklem ortaya atmıştı, ancak bunun sonuçlarının daha kapsamlı ele alınması için daha yıllar geçmesi gerekecekti.
Şu ana dek çoklu evrene ilişkin hiçbir doğrudan kanıt yok ve bu düşünce bile tartışmalı ki oraya sonradan geleceğiz. Ama çoklu evrene ilişkin tek dolaylı kanıtımız da bir tuhaf. Bunun temelinde bazı matematiksel sabitlerin evrende ne kadar değişmez olduğu yatıyor. Sözgelimi “kozmolojik sabit”, uzay boşluğunun enerji yoğunluğuna denk gelen bir değer. Kozmolojik sabitin varlığı, evrenin genişleme hızının giderek arttığını kanıtlıyor. Bu artış ise ilk defa 1998’de keşfedildi.
Fakat kozmolojik sabit, kuramın öngördüğünden 120 mertebe, yani 10-120 daha küçük. O yüzden de değerindeki en ufak bir değişiklik bile Büyük Patlama sonrasında evrenimizi hiçliğe dönüştürebilirdi. Karanlık enerjinin değeri de öyle. Bu matematiksel sabitler nasıl bu kadar hassas yaratılmış olabilir?
Stanford’dan fizikçi Leonard Susskind, Discover Magazine’e 2008’de yaptığı açıklamada “Karanlık enerji daha fazla olsaydı; itme etkisi; galaksileri, yıldızları ve Dünya’yı bir araya getiren kütleçekimini yenebilirdi.” diyor. “Bu, fizikteki en büyük gizemlerden biri. Tek bildiğimiz, karanlık enerji daha büyük olsaydı bizim burada olup da bu soruyu soruyu soramayacağımız.”
Bununla birlikte, çoklu evren kuramının bu soruya verecek yanıtı var. Kuram, evrenimizde kozmolojik sabitin tam da her şeyin bildiğimiz haliyle olmasına izin verecek biçimde,doğru değerde olduğunu söylüyor; fakat bu değerin çok küçük fark gösterdiği sayısız evren var.
Bunun doğru olduğunu varsayarsak, diğer evrenler ne biçimde olabilir ? İşin tuhaf yanı da bu . Max Tegmark’in dört seviyeli sınıflandırmasından M kuramına (Sicim kuramını da içine alıyor.), evrenin Büyük Patlamalar ve Büyük Çöküşler arasındaki sonsuz sayıda döngüden oluşan döngüsel kuramlara kadar birçok kuram öne atılıyor.
Tegmark’ın dört seviyesi, çoklu evren kuramlarını geniş oranda kapsıyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde profesör olan Tegmark bu seviyeleri 2003’te, çoklu evren fikirlerini sınıflandırmanın bir yolu olarak sundu. “Paralel evrenler kuram değil, belli kuramların bir öngörüsüdür.” diyor 2014 tarihli kitabı Our Mathematical Universe’de (Matematiksel Evrenimiz ) . İlk seviye , evrende görebildiklerimizin uzantısı olan gözlemlenebilir evreni ele alıyor. Işığın hızının sonlu olması yüzünden, Büyük Patlama’dan (13,8 milyar yıl öncesinden) bu yana ışığın yol alabildiği kadar uzaklığı görebiliyoruz. Evrenin genişlemesi yüzünden şu anda bizden 42 milyar ışık yılından daha uzaktaki ışığı da görebiliyoruz ve buna “gözlemlenebilir evren” diyoruz. Fakat bunun ötesini göremiyor, orada ne olduğunu bilmiyoruz.
Tegmark’in ilk çoklu evren seviyesi, bir son olmadığını söylüyor. Onun yerine evren sonsuza dek genişlemeyi sürdürüyor. Bu doğruysa her şeyin meydana gelebileceği sonsuz sayıda olasılık yaratacaktır. Yani astronomik bir uzaklıkta bizimkinin aynısı bir Dünya‘yı ve bu makaleyi okuyan kendinizi bulabilirsiniz.
İkinci seviye ilkine benziyor ama tüm çoklu evren genişlemekle birlikte içinde farklı hızlarda genişleyen bölgeler olduğunu, bunun da baloncuklar (balon evrenler) oluşturduğunu söylüyor. Evrenimiz bu baloncuklardan sadece biri. Önümüzde her biri kendi fizik kurallarına sahip, sayısı belirsiz evren var. 2015’te daha sonraları çürütülen bir kuram, bir balon evrenin bir başkasına “çarparak” uzayın uzak kısımlarında farkına varılabilir bir parıltı yarattığını öne sürmüştü.
Üçüncü seviyede işler biraz tuhaflaşmaya başlıyor. Tıpkı ilki gibi bu da fizik kurallarının her yerde aynı olduğunu, ancak farklı evrenleri birbirlerinden ayıran şeyin ikinci düzeydeki gibi mesafe değil de zaman olduğunu söylüyor. Kuantum mekaniğinin kuralları-daha önce değindiğimiz gibi- çok sayıda belirsizliğe ve olası geleceğe izin veriyor (Schrödinger’in ölü mü diri mi olduğu bilinmeyen ünlü “kutudaki kedi” deneyi gibi). Bu seviyede tüm bu olasılıklar gerçekleşiyor. Tüm olası sonuçlar gerçeğe dönüşüyor ve her seferinde yeni bir yaratılıyor; ama biz gözlemciler bunlardan sadece bir tanesini, bizimkini görüyoruz.
Dördüncü ve beşinci seviye, yani “matematiksel çoklu evren”ise kavranması hayli güç bir kuram. Tegmark’ın Our Mathematical Universe kitabında öne sürdüğü kendi kuramı bu. Kurama göre evren tümüyle matematikten oluşuyor ve bizler de bunun içindeki kurgulardan ibaretiz, fakat kitap da kuram da ciddi eleştirilere hedef oldu.
Çoklu evrene karşı ana argümanlardan biriyse bilimin en temel gereksinimlerinden birini, yani çürütülebilirliği yerine getirmemesi. Bir kuramın yanlış olduğunun kanıtlanabilmesi tüm bilimsel kuramlar için nihai sınav.Örneğin dünyadaki her hayvanin dört ayaklı olduğunu söyleyen bir kuram öne sürdüyseniz, birisi daha az veya daha çok ayaklı hayvanlar bularak kuramınızı çürütebilir.
Oysa şu an hiçbir çoklu evren kuramı çürütülebilir değil. Yapılan iddiaların bazılarını çürütecek olanaklara sahip değiliz. Gözlemlenebilir evrenin ötesine asla yolculuk yapamayacağız ve bu yüzden başka paralel balon evrenlerin varlığını ya da evrenin sonsuz olup olmadığını asla kanıtlayamayabiliriz. O yüzden de çoklu evren kuramının aslında bir kuram olarak bile ele alınmaması, sözdebilim saçmalıklarıyla birlikte çöpe atılması gerektiğini savunanlar az değil.
“Sorun şu ki hiçbir olası gökbilimsel gözlem diğer evrenleri gösteremez.” diyor kozmolog George Ellis, Scientific American’da 2011’de yayımlanan bir makalesinde. “Argümanlar en iyi ihtimalle dolaylı. Çoklu evren var olsa bile doğanın derin gizemlerini yanıtsız bırakıyor.” Elbette çürütülebilirliğe karşı görüşler de var. Karanlık maddenin veya karanlık enerjinin varlığı gibi daha yaygın kabul gören kuramlar da çürütülebilir olmayabilir. Onları da mı aynı çöpe atmalıyız? Bu konunun bilim camiasında ateşli tartışmalara yol açtığını söylemek mümkün.
Çürütülebilirliği bir yana bıraksak bile karşımıza başka bir sorun dikiliyor: Çoklu evren kuramlarını çürütmek şöyle dursun, kanıtlayamıyoruz bile. Bu evrenden bir başka evrene atlamamızı ya da bir başka evreni gözlemlememizi sağlayacak bir yol yok. Elimizde doğrudan kanıt olmadan bu kadar iddiayı nasıl eleyeceğiz ?
Çoklu evren fikri hiç şüphesiz merak uyandırıcı. Birçok bilimkurgu eserine ilham verdi ve günümüzün en gözde fizikçilerinden bile destek gördü. Kısa süre önce kaybettiğimiz Profesör Stephen Hawking 2015’te “Kendi evrenimizin dışında başka bir evren olması olanaksız değildir.” demişti, ancak bu konuda bilim insanları ikiye bölünmüş durumda ve kısa vadede böyle olmayı sürdürecek. Şimdilik bilim dünyasının sınırlarında, marjinal bir kuram olarak kalıyor.
Kaynak: How It Works