Samuraylar, bin yıldan beri Japon toplumunda öylesine hayati bir rol oynamışlar ve ülkenin mozaiğinde öylesine köklü bir yere sahip olmuşlardı ki, samuray dünyasının artık var olmayacağı düşüncesi akla bile gelmezdi. Fakat, samurayların da içinde bulunduğu dünya artık çok değişmişti. Teknolojideki gelişmeler, Japonya’yı dış dünyaya kapalı politikasına son verip ticaret yollarını açmaya zorladı. Tabii ki bu yollardan bilgi ve kültür alışverişi de gerçekleşiyordu. Bu açılma, politika değişikliğine karşı koyan veya bu değişikliğin gerekliliğini anlamayan mağrur savaşçı kastın sonunu da işaret ediyordu. Kurşunlarıyla neredeyse kesintisiz bir şekilde ölüm saçan makineli tüfeklerin muazzam ateş gücünün ve bir kenti güvenli bir mesafeden kolayca topa tutabilen gemilerin ortaya çıktığı yeni dünyada samurayların askeri değeri ne olabilirdi?
Samuraylık zaman içinde onur, ritüel ve etik (Buşido) prensipler çevresinde bir yaşam biçimine dönüşmüş olsa da, samurayların asıl varlık nedeni ve şöhretleri dövüş becerilerinden geliyordu. Japonya’da M.S. 646’da gerçekleştirilen Taika reformları, ülkenin büyük topraklara hükmeden bir avuç toprak sahibi tarafından kontrol edilmesine ve Orta Çağ Avrupa‘sındakine benzer bir feodal sistemle yönetilmesine yol açtı. Bu büyük toprak sahipleri, topraklarını ve mahsullerini gasp edecek kişilere karşı korunmaya ihtiyaç duyuyorlardı. Bu korumayı samuraylar sağladı. Kökenleri bu dönüşüme dayanan samuraylar, ilerleyen zaman içinde prensipler oluşturmaya başladılar. Birbiri ardına gelen zayıf imparatorların ardından Heian Hanedanı döneminde bir iktidar boşluğu ortaya çıkınca bu boşluğu samuraylar doldurdu. 1100’e gelindiğinde samurayların ülkedeki askeri ve siyasi gücü belirgin hale gelmişti.
Japonya’da samurayların altın çağı böylece başlamış oldu. Sonraki yüzyıllar boyunca, rakip hanedanlar ülkenin kontrolü ve hâkimiyet için birbirleriyle kıyasıya mücadele ederken, samuraylar Edo döneminin (1603-1868) sonuna kadar Japon toplumunun hep merkezinde yer almayı başardılar. Oldukça huzurlu ve istikrarlı geçen Edo dönemi boyunca savaşmaları gerekmediğinden, öğretmenlik ve memurluk da yaptılar. Her ne kadar onlara duyulan ihtiyaç azalsa da, samuraylar toplumda büyük saygı görmeye devam ettiler. Japonya’da askeri sınıfın emaresi olarak kılıç taşıma izni verilen yegâne zümre samuraylardı. Bu barış dönemi samuray zümresinin toplumda üstlendiği kilit rolü kısmen aşındırmış olsa da, bu durum yaklaşmakta olana kıyasla önemsiz sayılırdı. Modern çağın başlamasıyla birlikte tüm dünyada önemli siyasi ve toplumsal devrimler yaşanıyordu. Yükselmekte olan dalganın kılıç ya da ok ve yay ile durdurulamayacağı çok açıktı.
Japonya’da değişim, 1853’te ABD amirali Matthew Perry’nin donanmasının, Japonya’nın limanlarını dış ticarete açması için Edo Körfezi’ne (Tokyo Körfezi) demir atmasıyla başladı. Japonya geçmişte dünyaya kapalıydı. Fakat ülkenin siyasi elitine mensup bazı seçkinler, sanayileşmiş bir ülke olmayan Japonya’nın teknolojik bakımdan diğer ülkelerin gerisinde kaldığını fark etmeye başlamıştı. Gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmek için anahtar kavram modernleşmeydi. Bu açıdan bakıldığında, Japonya fiiliyatta bir imparator tarafından yönetiliyor olsa da asıl güç şogundaydı. İki daimyo (daymiyo / güçlü feodal derebeyi), ülkenin geniş kapsamlı bir reforma ihtiyaç duyduğunun anlaşılmasıyla birlikte harekete geçerek, iktidarı elinde bulunduran şoguna karşı bir ittifak oluşturdu. Amaçları, gücü şogundan alıp imparatora vermekti. Bu ittifak karşısında, Şogun Tokugawa Yoshinobu görevinden ayrılmayı kabul etmek zorunda kaldı, ama elindeki gücü devretmeye niyeti yoktu. İmparator Meiji, Yoshinobu’nun mülkünün müsadere edilmesini öngören bir ferman yayınlayınca, Yoshinobu emrindeki samuray ordusunu imparatoru tahttan indirmesi için başkent Kyoto’ya gönderdi.
İmparatorluk ordusuyla samuray ordusu iktidar dengesini kendi lehlerine bozmak için karşı karşıya geldi. 27 Ocak 1868’de gerçekleşen Toba-Fushimi Muharebesi’nde şogunun samuray ordusu yenilerek geri çekildi. Böylece, Mayıs 1869’a kadar sürecek olan ve Boshin Savaşı olarak adlandırılan iç savaş başlamış oldu. İç savaşı, daha modern silahlara ve taktiklere sahip olan imparatorluk ordusu kazandı. Zaferini sağlamlaştıran genç imparator, iddialara göre danışmanlarının etkisiyle Japonya’yı yeniden şekillendirmeye başladı. Japonya’da bütün çocuklar için ilköğretimin zorunlu hale getirilmesi gibi toplumsal reformların yanı sıra, üretimi artırmak için ağır sanayiye yatırım yapıldı. Batılılaşmak için de bazı adımlar atıldı. 1871’de çıkarılan bir kararla batılı tarzda giyinme ve yeme-içmenin benimsenmesi destekleniyordu. Samurayları etkileyen en büyük değişiklik, zorunlu askerlik sistemine geçilmesi oldu. Bu değişiklikle, Japonya’da silah taşıma iznine sahip tek askeri zümre olan samurayların bu ayrıcalıkları ellerinden alındı. Top ve tüfek gibi yeni ateşli silahları kullanmak için bir samurayın sahip olduğundan daha az yeteneğe ihtiyaç vardı. Bu demek oluyordu ki, yeni silahlarla donanmış olan bir köylü savaş esnasında bir samurayı büyük ihtimalle yenebilirdi.
Zorunlu askerlik uygulamasına geçilmesi her ne kadar samuraylık döneminin sonunun yaklaşmakta olduğunu işaret ediyor olsa da, samuraylık kurumunun artık sona erdiği imparatorun 1876’da çıkardığı bir fermanla kesinlik kazanmış oldu: Samurayların kılıç taşıması yasaklanmıştı. Böylece toplumsal statülerini tamamen kaybetmiş oldular. İtibarlarını düzenli biçimde kaybeden samuraylara göre, imparatorun bu fermanı son onur kırıcı darbeydi. Japon liderler, yarışta geri kalmamak için modernleşmeden yanaydı ve samurayları modernleşme yolunda verilen mücadelede bir savaş zayiatı olarak kabul ediyorlardı. Ülke yönetimi, mevcut halleriyle farklı bir dünyaya ait olduğunu düşündüğü samurayların, yeniden biçimlendirmekte oldukları Japonya’da yerinin olmadığı görüşündeydi.
Bu modernleşme sürecine uyum sağlayan samuraylar da vardı. Bunlar, ülkenin menfaati için eski düşüncelerini terk etmişler ve inşa edilen yeni Japonya’nın ön saflarında yer almışlardı. Diğer taraftan, hükümet samurayların iş bulması amacıyla bir iyileştirme programı da uygulamaya başlamıştı. Toplumun büyük çoğunluğundan daha eğitimli oldukları için, bazı kuruluşların başına samuraylar getirildi. Buna karşın, ülkenin çok hızlı değiştiğini, kültür ve geleneklerini kaybettiğini savunan bir samuray grubu ortaya çıktı. Saigo Takamori’nin liderliğindeki bu grup modernleşmeye karşı tavır aldı.
Saigo Takamori, 1,83 m boyunda sağlam ve gürbüz yapılı, iri yarı bir adamdı. Düşük rütbeli bir samurayın oğlu olarak dünyaya gelen Takamori, efendisinin ölümüyle itibarını kaybetmiş, uzak bir adaya sürülmüştü. Sonradan bir daimyonun ordusuna katılmış ve itibarı iade edilmişti. Yeni Meiji hükümetinin kurulmasında önemli bir rol oynayan Takamori, 1871’de pek çok kıdemli devlet adamının yokluğunda geçici hükümetin yürütülmesinde görev aldı. Ülkenin modernleşmesine karşı çıkmasına rağmen, hükümetteki görevinden Kore’yi işgal etme önerisinin reddedilmesi üzerine istifa etti. Ardından memleketi Kagoshima’ya dönerek burada özel bir askeri okul kurdu. Kısa bir süre sonra, hayal kırıklığına uğramış samuraylar ve merkezi hükümete karşı iyi niyet beslemeyenler arasında taraftarlar topladı.
O zamana dek, Takamori’nin tarihte bıraktığı tek izin, zamanını eski samuray geleneğini ve öğretisini onurlandırarak geçirmek olacağı düşünülüyordu. Fakat 1877’de küçük bir isyancı samuray grubu onu liderleri ilan ederek ayaklanma başlattı, askeri silah ve mühimmat depolarını ele geçirdi. Böylece Takamori, tarihte farklı bir iz bırakmak için isteksizce son samuray hücumunun başına geçti.
İsyan haberinin duyulmasıyla birlikte Japonya’nın dört bir yanından samuraylar ve kövlüler onun açtığı bayrağın altında toplandılar. Takamori artık 40 bin kişiye önderlik ediyordu. Bu her ne kadar yüksek bir sayı olsa da. hükümetin daha üstün silahlara sahip ve daha modern yöntemlerle eğitilmiş 300 bin kişilik ordusuyla başa çıkmak mümkün değildi. İsyancılar, oldukça iyi korunan Kumamoto Kalesi’ne yürüdüler ve ateşli silahlara sahip samuraylar ve köylüler kaleyi kuşattılar. İki kanlı gece boyunca Takamori’nin ordusu kaleyi ele geçirmek için surlara tırmanmaya çalışsa da, üzerine açılan ateşle hep geri püskürtüldü. Kaledeki savunmanın nasıl kırılabileceğine ilişkin esaslı bir plan ortada yoktu. Hükümetin takviye kuvvetleri olay yerine gelip isyancılara saldırınca çok şiddetli ve kanlı çarpışmalar yaşandı, ta ki her iki taraf da geri çekilene dek.
Ayaklanma altı ay boyunca devam etti, iki taraf da zaman zaman başarılar kazandı. Ancak, savaş gemileri gibi teknolojik silahlar sayesinde hükümetin ordusu, zayiat sayısı giderek artan isyan ordusuna göre kayıplarını daha kolay giderebiliyordu. Ayaklanma boyunca imparatorluk ordusunun zayiatının 6 bin ila 10 bin yaralı olduğu tahmin ediliyor. Buna karşın, çok daha az sayıda askerden oluşan samuray ordusunun zayiatı 7 bin ölüyle 11 bin yaralıydı.
Bir dizi çarpışmanın ardından artık tükenmekte olan ayaklanma ordusu, son bir gayretle Kagoshima’ya sızıp, Shiroyma’daki bir dağ kalesini ele geçirdi. Hükümet birliklerinin samurayların yerini saptaması birkaç gün sürdü, fakat samurayları bulduklarında sonucun ne olacağı konusunda kimsenin şüphesi yoktu. Takamori, sonlarının kanlı biçimde geleceğini iyi bildiğinden, en yakın arkadaşlarının katıldığı bir sake (prinç rakısı) partisi düzenledi. Hayatta olduğu son gecede, saat üç sularında imparatorluk ordusu kaleye hücum etti. İsyancı samuraylar bu saldırıyı püskürttüler, ancak geride sadece 40 arkadaşları kalmıştı. Üstelik, Takamori ölümcül yaralar almıştı. Savaşamayacak durumdaki bu yaşlı samurayın seppuku yaparak onurlu bir yol seçtiğini biliyoruz. Geri kalanlar da imparatorluk ordusuna intihar hücumu yaparak kurşunlara hedef oldular. Böylece, samurayların dönemi o gece kapanmış oldu; arkasında onur, cesaret ve sadakatten oluşan bir efsane bırakarak…
Kaynak: All About History
İlginizi Çekebilir: Tarihin En Ölümcül Savaşçıları