Sihir Bilimi

Sihirbazların yaptığı tüm numaralar basit ve zahmetsizmiş gibi görünür, oysa sihir gösterilerinde basit ve planlanmamış hiçbir şey yoktur. Teller, Johnny Thompson, Juan Tamariz gibi “el çabukluğu” alanında ustalaşmış sihirbazların gösterilerini izleme şansınız olursa hiçbir şeyin şansa bırakılmadığını görürsünüz. Dışarıdan bakınca kolay görünen başka performans sanatları da var ama sihir bambaşka bir yerde!

Şöyle düşünün: Yetenekli bir ekibin sahnelediği Fındıkkıran balesini izlediğiniz zaman, o inanılmaz dans hareketlerini yapabilmek için harcanan çabayı anlamakta zorluk çekmezsiniz. Kendi bedeninizin o hareketleri asla yapamayacağını bilirsiniz. Sihir de bale gibi koreografiye tabidir ama balenin aksine, hiç çalışılmamış gibi görünmelidir. El ve vücut hareketlerinin her gün yaptığınız doğal hareketler gibi görünmesi gerekir. Buna rağmen, bir sihirbazın omuz silkmesi gibi basit bir hareketinin bile gizli bir amacı olabilir. Sihirbaz, bu hareketi seyircilerin fark etmemesini veya hatırlamamasını ister.

Tüm sanatçılar insan davranışı ve algısı konusunda uzmanlaşmaya, izleyicilerinde belirli hisleri uyandırmaya çalışırlar. Sihirbazlar izleyicinin algısını çeşitli şekillerde değiştirebilir ama uzmanlık alanları “yanlış yönlendirme” olarak bilinen dikkat yönetimidir. Yanlış yönlendirme kavramı genellikle yanlış anlaşılır. İzleyiciler, önemli bir hareket veya manipülasyon sırasında sihirbazın dikkat dağıttığını düşünebilir ama bu doğru değildir. Sihirbazlar izleyicilerin dikkatini kullanılan “yöntem”den başka bir yere çekmeye çalışmazlar, izleyicilerin dikkatini sihrin sonucuna çekmeye çalışırlar. Bunun işe yaramasının nedeni, sinirbilimcilerin bulgularına göre, beynimizin dikkatimizi belli bir noktaya odaklaması ve yönetmesidir.

Sinirbilimciler ve sihirbazlar buna “dikkat odağı” diyor. Dikkatimizi, tıpkı bir el fenerinin ışığının belli bir yere odaklanması gibi belli noktalara odaklıyoruz. Hangi nesneye, kişiye veya eyleme odaklanırsak o öge, gördüklerimizin geri kalanından daha belirgin ve hatta daha parlak görünüyor. Bununla birlikte, sinirbilimine göre dikkat odağınızla fenerinizin ışığı arasında önemli bir fark var. Konsantre olduğunuz şeyin daha belirgin hale gelmesinin nedeni sinir devrelerinizin algınızı güçlendirip odaklanmanızı kolaylaştırması değil, diğer her şeyi aktif olarak baskılaması. Başka bir deyişle, “dikkat odağı” aslında odaklandığınız nesneyi aydınlatmıyor, arka planda kalanları karartıyor. İşte bu yüzden sihirbazların dikkatinizi sahnedeki belli yerlere çekmesi yeterli oluyor. Geri kalan her şeyi izleyicilerin beyinleri otomatik olarak arka plana atıyor. Böylece, sihrin gerçekleşmesini sağlayan gizli yöntem de gizlenmiş oluyor. Yani beyniniz sihirbazın asistanlığını üstleniyor.

Araştırmalar, bu güçlendirme ve baskılama süreçlerine görsel korteksteki (beynin arkasında bulunan ve görsel bilgileri işleyen bölge) iki ayrı nöron popülasyonunun aracılık ettiğini gösteriyor. Öyleyse sihirbazlar gösteri sırasında izleyicilerin dikkatini istedikleri zaman, istedikleri yere nasıl yönlendiriyorlar? Yanlış yönlendirmenin en etkili yollarından biri, izleyicilerin baktığı yeri değiştirmek. Sihirbazlar gözlerinizi yönetmek için çeşitli stratejilere başvuruyor. Örneğin, sahnedeki nesneler hakkında özenle belirlenmiş sorular (“Şu kartın ne olduğunu söyler misin?“ veya “Bu para hangi yıl basılmış?”) sorabiliyorlar. Ayrıca, izleyicileri belli bir noktaya bakmaya teşvik etmek için kendi vücut dillerini kullanıyorlar.

Başka insanların bir yere baktığını görünce biz de oraya bakıyoruz. Bu mekanizmaya “ortak dikkat” deniyor. Örneğin, sokakta bir şeye bakan bir insan kalabalığı görürseniz siz de oraya bakmadan yapamıyorsunuz. Sihirbaz izleyicilerin belirli bir nesneye bakmasını isterse orada çok ilginç ve görülmesi gereken bir şey varmış gibi yapıyor. Ancak sihirbaz, seyircilerin yüzüne bakmalarını isterse bakışlarını seyircilere yöneltiyor. Sahne ışıkları yüzünden kendisi aslında izleyicileri göremese bile izleyiciler de aynı şeyi yaparak ona bakmaya başlıyor.

Elbette sihirbazların bakışlarınızı yanlış yönlendirmekten daha incelikli becerileri de var. Dikkat odağını değiştirmek için izleyicinin baktığı yönü değiştirmek zorunda değiller. İzleyici doğru yere bakarken bile dikkati başka yerde olduğu için “yöntem”i görmeyebilir. Gerçekten de etkili bir sihir! Birisinin baktığı yeri değiştirmeden dikkatini dağıtmanın yollarından birisi, odağını bölmek. Algımızı (fener ışığının merkezi) artıran ve baskılamayı (ışığın dışında kalan bölge) sağlayan sinirsel mekanizmalar, aynı anda birden fazla iş yapmamızı oldukça zorlaştırıyor. Tek bir dikkat odağımız var ve etkisini azaltmadan odağımızı parçalara bölemiyoruz.

Sihirbazlar izleyicileri birden fazla iş yapmaya yönlendirebiliyor. Kullandıkları stratejilerden biri, bazı sihir numaralarının tasarımında saklı. Bilinen en eski örneklerden biri, ünlü “bardak ve toplar” numarası. Bu sihir numarası Antik Roma’da bile yapılıyordu! Saydam olmayan üç bardak masaya ters şekilde konuluyor. Sonra bardaklar hareket ettirildikçe içinde toplar veya başka nesneler belirip kayboluyor. Bu numara, izleyicinin dikkatini masadaki en az üç noktaya bölecek şekilde tasarlanmış. Her üç bardağı da takip etmeye çalışan izleyici hiçbirine iyi bir şekilde odaklanamıyor. Sihirbazın taktiği, izleyicinin dikkatini parçalayarak algısını fethetmek ve gerçekte neler olduğunu anlamamasını sağlamak.

İzleyicilere birden fazla iş yaptırmanın bir diğer yolu da duyularını ve zihinlerini aynı anda farklı şekillerde meşgul etmek. Yankesicilik gösterileriyle ünlü Apollo Robbins; hedefindeki kişinin dikkatini cebinden veya bileğinden uzaklaştırmak için görme, duyma (hızlı konuşma) ve dokunma (sahneye gelen gönüllünün vücudunun çeşitli yerlerine dokunma) duyularını kullanıyor. Başka birçok sihirbaz da izleyicilerin duyma ve dil işleme becerilerini boğmak için hızlı ve durmadan konuşmayı tercih ediyor.

Sihirbazın amaçlarından biri, izleyicilerde “iç diyalog” yaratmak: İzleyiciler başka şeyler düşünmeye başlarsa gözlerinin önünde olup bitene yeterince odaklanamıyorlar. İspanyol sihir kuramcısı Arturo de Ascanio, sihirbazlara “şaşırtıcı sorular sormalarını” öneriyor. “Yanında fular olan var mı?” gibi bir soru bile her izleyiciyi bir iki saniye düşünmeye itiyor. Bu kısa süre boyunca kafaları başka bir şeyle meşgul olduğu için diğer girdileri verimli şekilde işleyemiyorlar ve bu sırada sihirbaz gizli hareketini yapabiliyor.

Sihirbazlar duyguları da kendi avantajlarına kullanıyor çünkü duygular ve dikkat birbiriyle uyumsuz. Görgü tanığı raporlarının tutarsız olmalarının temel nedenlerinden biri bu. Gördüğünüz bir olayla ilgili mahkemede tanıklık etmek veya polise ifade vermek zorunda kalırsanız o olayın sizde yoğun duygular uyandırma ihtimali yüksektir. İnsan hafızasının sınırları var ve korktuğunuz zaman bu sınırlar daha da daralıyor. Bazı sihir gösterileri korkunç veya kanlı unsurlar içeriyor. Örneğin Teller, meşhur numaralarından birinde sevimli bir tavşanı ağaç öğütme makinesine atıyor. Ama sihirbazlar çoğu zaman korku yerine gülme duygusunu yaşatmayı seçiyor. Sihir gösterisinin komik olması hem eğlence değerini artırıyor hem de izleyicilerin konsantre olmasını zorlaştırıyor. Sihirbaz Johnny Thompson, izleyiciler gülmeye başlayınca zamanın durduğunu söylüyor. İşte bu sırada sihirbaz, gizli hamlesini veya bir sonraki numaranın hazırlığını yapabiliyor. Acaba sihirbazlar insan davranışlarını bu kadar etraflıca anlamayı nasıl başardılar? Bilişsel sinirbilim (zihinsel süreçlerin incelenmesi) sadece onlarca yıldır var olan bir bilim dalı. Ancak sihirbazlık sanatı binlerce yıldır icra ediliyor. Sihirbazların neyin işe yarayıp neyin yaramadığını anlamaları için bolca vakitleri vardı. İspanyol sihirbaz Miguel Angel Gea, her performansın bir deney olduğunu söylüyor. Her sihir, sınanması gereken bir hipotez ortaya koyuyor.

Acaba sihirbazlar insan davranışlarını bu kadar etraflıca anlamayı nasıl başardılar? Bilişsel sinirbilim (zihinsel süreçlerin incelenmesi) sadece onlarca yıldır var olan bir bilim dalı. Ancak sihirbazlık sanatı binlerce yıldır icra ediliyor. Sihirbazların neyin işe yarayıp neyin yaramadığını anlamaları için bolca vakitleri vardı. İspanyol sihirbaz Miguel Angel Gea, her performansın bir deney olduğunu söylüyor. Her sihir, sınanması gereken bir hipotez ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bilimsel yöntemi titiz bir şekilde uygulamasalar da sihirbazların biliş ve algı hakkında epey bilgi biriktirmiş olmaları mantıklı görünüyor. Ellerinde deneme yanılma yönteminden daha iyi bir yöntem olmamasına rağmen sihirbazlar akıllı insanlar. İnsan davranışlarını ciddi bir şekilde analiz ediyorlar ve eninde sonunda önemli bulgulara ulaşıyorlar.

Sinirbilimciler, sihrin insan beynini anlamamıza yardımcı olabileceğini yeni yeni kabullenmeye başladı. 2008 yılında “nörosihir” terimini türettiler ve günümüze dek dünya çapında ondan fazla laboratuvarda sihir gösterilerinin beyni nasıl etkilediğine dair çalışmalar yürütüldü. Tüm sihir teorileri sınanmamış olsa da bilişsel sinirbilim dalının bazen tekerleği yeniden icat ettiği ortaya çıktı: Sihirbazların uzun zamandır bildiği şeyleri bilişsel sinirbilim yeni keşfediyordu. “Amatör beyin hacker’ları” diyebileceğimiz sihirbazlar, belli ki hâlâ sinirbilimi şaşırtacak numaralar yapabiliyor.

Kaynak: How It Works

Yorum yapın