İşkence, asırlardan bu yana ceza ve sorgulama yöntemi olarak kullanıyor ve Eski Yunan ve Roma uygarlıkları, adalet sistemlerinin bir parçası olarak suçlulara işkence ediyordu.
Fakat işkence Orta Çağ’da, özellikle de ihanet suçlarında çok yaygın bir cezaya dönüştü. Eğer krala ve ülkeye sadık kalmadıysanız çeşit çeşit işkence aleti sizi bekliyordu. İşkence genelde gözden ırak bir yerde yapılırdı ve çoğu Orta Çağ kalesinde bu şeytani işlemlerin yapıldığı bir yeraltı zindanı bulunurdu.
Azami derecede acı verecek bu aletleri geliştirmek için büyük bir deha ve sanatsal beceri gerekiyordu. Çoğu zaman, bu aletlerden yalnızca biriyle tehdit etmek bile insanı bülbül gibi şakırtıyordu; bazılarıysa aletlerin bir başka tutsak üzerinde kullanıldığını görünce hemen konuşmaya karar veriyordu.
Kimi işkence aletleri yalnızca acı vermek üzere tasarlanmıştı; bazılarıysa ıstırabı, kurban son nefesini verene kadar uzatarak ağır ağır öldürüyordu. Bir mahkum, işkenceden sağ çıkacak kadar şanslı olsa bile genelde ciddi biçimde sakatlanmış ve artık kendi başına yürüyemez halde kalıyordu.
17.yüzyıl ortasından itibaren işkence yaygınlığını ciddi biçimde yitirdi çünkü ne kadar işe yaradığı tartışmalıydı. Birçok mahkum sırf acısı sona ersin diye kendisinden ne istendiyse söylüyor, o yüzden de ortaya yanlış bilgiler ya da sahte itiraflar çıkıyordu. Ancak işkencenin yasaklanması 1948’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ni kabul etmesiyle oldu.
İşkence Odası
1- Kırma Tekeri
Kurbanın uzuvları bu kocaman tahta tekerleğin parmaklarına bağlanıyor, sonra tekerlek yavaşça döndürülüyordu. Tekerlek dönerken cellat elindeki demir balyozu kurbanın kollarına, bacaklarına indirip kemiklerini teker teker kırıyordu. Kurban bundan sağ çıkarsa yüksek bir direğin üstüne yerleştiriliyor, böylece susuzluktan ölene kadar kuşlar tarafından didikleniyordu.
2- İşkence Sehpası
Kurbanın elleri ve ayakları bu tahta düzeneğin iki ucundaki silindirlere bağlanıyor ve ağır bir sorgulama gerçekleştiriliyordu. Kurban, suçunu kabullenmez ya da celladın istediği bilgiyi vermezse silindirler bir manivela aracılığıyla döndürülüyordu. Bu ipleri geriyor, kurbanın bedenini çekerek muazzam bir acıya ve bazen de uzuvların yerinden çıkmasına yol açıyordu.
3- Demir Bakire
Bu demir kalıbın içi korkunç çivilerle doluydu. Kurban, aletin içine yerleştiriliyor, sonra kapı kapatılıyor ve stratejik olarak yerleştirilmiş çiviler kurbana saplanıyordu. Ne var ki çiviler kurbanı anında öldürmeyecek kadar kısaydı. Onun yerine kurban ağır ağır, kan kaybından ölmeye terk ediliyordu.
4- Kafa Kıran
Kurbanın çenesi alttaki çubuğa dayanıyor, başlık da kafasına geçiriliyordu. Ardından cellat, vidalı kolu yavaş yavaş çevirerek başlığı çubuğa yaklaştırıyor, yalnızca kurban doğru yanıtları verirse duraklıyordu. Kurbanın kafası ezilince dişleri dağılıp çenesine geçiyor, gözleri yuvalarından dışarı fırlıyordu.
5- Parmak Vidası
Konuşturma ya da cezalandırma yöntemi olarak kullanılan bu alette, kurbanın el ve ayak parmakları iki yatay metal çubuğun arasına konuyor, vida döndürülünce bu ikisi birbirine yaklaşarak parmakları eziyordu. Hatta bazı parmak vidalarında, çubukların iç tarafına acıyı artıracak metal çiviler eklenmişti.
6- Boğucu Armut
“Acı armudu” diye de bilinen bu aygıt, kurbanın vücudundaki deliklere, mesela ağza sokuluyor ve anahtarı ya da kolu döndürüldüğünde armut biçimli ucun “yaprakları” yavaşça açılıyor, böylece kurbanın iç organlarını parçalıyor ama ölüme yol açmıyordu.
7- Kafir Çatalı
Genelde inanmayanlar için kullanılan bu iki ucu çatallı metal çubuk, kurbanın boynuna geçirilen bir deri kayışa tutturuluyordu. Bir ucu kurbanın çenesine, diğer ucu göğüs kemiğine saplanıyor, böylece boynu ya da çeneyi kıpırdatmaya çalıştıklarında feci acı vererek konuşmalarını imkansız hale getiriyordu.
8- Kurşun Serpici
Kutsal su serpiciye benzeyecek şekilde tasarlanmış bu aletin içi sıvı kurşunla, asitle, kaynar su veya yağla dolduruluyor, sonra uzun sapından tutup sallanarak kurbanın vücudu ıslatılıyordu. Bu, feci yanıklara yol açıyor ve ölümcül olabiliyordu
Kaynak: How It Works