O altın renkli muhteşem, leziz balın balarıları tarafından üretildiğini biliyoruz ama bu tam olarak nasıl gerçekleşiyor? Bir çiçekten diğerine koşan balarıları, taçyapraklarına konup çiçeklerin içindeki tatlı nektarı emiyor. Bal üretimi işte bu noktada başlıyor.
Nektar, arının özel “bal midesinde” tutuluyor ve buradaki enzimler nektarı bal diye bildiğimiz şeye dönüştürmeye girişiyor. “Bal enzimi” ya da invertaz, nektardaki sükroz şekerini basit iki şeker olan glikoz ve früktoza çeviriyor. Bal toplamaktan dönen arılar, bal midelerinin içeriğini kusarak kovandaki diğer işçi arılara teslim ediyor. Bu arılar da, enzimleri dönüşüm işlemini tamamlayana kadar sindirim ve kusma döngüsünü tekrarlıyorlar. Ortaya çıkan şekerli çözelti, bildiğimiz ve ekmeklerimizin üstüne sürdüğümüz yoğun baldan çok farklı.
Balın su oranı yalnızca % 17. O yüzden de fazla suyu kurutmak için arılar sürekli kanat çırpıyorlar. Tümüyle işlemden geçirilen ürün, kovandaki hepimizin bildiği altıgen peteklerde saklanıyor. Balın uzun süre dayanmasın sağlamanın yolu onu hava almayacağı bir yerde tutarak kirlenmesini önlemekten geçiyor. Arılar da petekteki her bir hücreyi karın kısımlarındaki özel bezlerden salgıladıkları balmumuyla mühürlüyor.
Bu sistematik üretim yaklaşımı bizim seri üretim hatlarımıza çok benziyor. İyi de, arılar bunu neden yapıyor? Sonuçta doğal olarak insanların talebini karşılamak gibi bir zorunlulukları yok.
Yakın akrabaları olan yabanarıları ve eşekarılarından farklı olarak, balarıları kış uykusuna yatmaz. Yani kışın dışarıda yiyecek hiçbir şey olmadığında da beslenebilecekleri bir şeye ihtiyaç duyarlar. O yüzden de kovanda yer olduğu sürece bal üretirler ki nektarın tükendiği yaz sonundan itibaren kendilerini besleyebilsinler
Son Kullanma Tarihi Geçer Mi?
Balın en eski örneklerinden bazıları eski Mısır mezarlarında bulundu. Çok şaşırtıcı ama bal hâla yenebilir durumdaydı. Bu da akıllara balın neden bozulmadığı sorusunu getiriyor. Yanıt, balın iki ana özelliğinde gizli.
Bunlardan ilki, suyun olmayışı. Mikropların gelişebilmesi için belli bir düzeyde su gerekiyor ve buna bir madenin su etkinliği deniyor. Yüzde 17 su içeren balın, etkinliği 0,60. Oysa bakterilerin yaşaması için bu değerin 0,91; mantarların yaşaması içinse 0,70 olması gerekli.
Altın renkli bu mucizevi besinin dayanmasını sağlayan bir diğer etken de asitliği. Ortalama pH derecesi 3,9. Bu da bakterilerin büyüyemeyeceği kadar asitli olduğunu gösteriyor. O yüzden de, tatlı seven Mısırılardan kalma balda gördüğümüz gibi, 3.000 yıldan uzun süre bozulmadan kalabiliyor.
İlginizi Çekebilir: Hayvanlar Alemi
Kaynak: How It Works